Modern toplumun ortalama öznesi bir Muselmann’dır. Muselmann, toplama kamplarında ortaya çıkmış bir kavramdır. Giorgio Agamben, Auschwitz’den Artakalanlar’da şöyle yazar: “Bu terim özellikle Auschwitz’de yaygın olarak kullanılıyordu. Müslüman’ın tevekkülü; Allah’ın iradesinin her an için, en küçük olayda bile geçerli olduğu inancına bağlıyken; Auschwitz’in Muselmann’ı bunun yerine her türlü irade ve bilincin toptan kaygıyla tanımlanabilir…gerçek anlamda hayatta kalma iradesini uzun zamandır kaybetmiş, diğerlerine göre daha geniş insan grubuna Müslümanlar, kayıtsız şartsız kaderci insanlar, denirdi.”
Benjaminia: Dil, Tarih ve Coğrafya, Besim F. Dellaloğlu, Versus Kitap, 2008. Sayfa 201.
“Kiliseden kasıt, Katolik Kilisesi’ydi elbette, diğer dinlerle ya alay edilir ya da onlar yanlış denir geçilirdi. Teneffüste bahçede bağıra bağıra tekerleme söylerdik: Muhammed peygamberiymiş büyük Allah’ın / Satarmış fındık fıstık pazarında Biskra’nın… “ (Sayfa 44).
“Terörizmin bir adı, dini, ülkesi vardı, El Kaide, İslam, Afganistan….. Zihnimizdeki Müslüman alemi tasavvuru tersine dönüyordu. O puslu görüntülerdeki entarili adamlar, bakire azizeler gibi örtülü kadınlar, kervan sahipleri, göbek dansları, müezzinler, minareler pitoresk ve geçmişe ait, uzak nesneler olmaktan çıkıp modern bir güç halini alıyordu. İnsanlar modernite ile Mekke’de Hacca gitmeyi, çarşaflı bir kızın Tahran Üniversitesi’nde doktora tezi hazırlamasını bağdaştırmakta zorlanıyordu. Artık Müslümanları akıldan çıkarmak mümkün değildi. Bir milyar iki yüz milyon.” (Sayfa 196).
“Hassas mahallelerin gençleri” ise, artık üzerinde egemenliğimizin olmadığı bir iç sömürgenin yerlileriydi.” (Sayfa 197).
Seneler, Annie Ernaux, Can Yayınları, 2022.
**
Kur’an, İslam’ın yüceltilmesi için söylenecek yalanları mübah sayar. (Sayfa 123).
Bunlar kim, söz vermek kim. Bunlar ikiyüzlü, üçkağıtçı, yalancıydılar. Arabistan’lı Lawrence’ın onları kalleş, sudan bile değişken, dar kafalı, boş yürekli, dinden başka bir şey üretmeyen insanlar olarak tanımladığı bilinir. (Sayfa 277, 278).
Gerici ve ilkel Şiiler, yalnızca kin beslemeyi, öldürmeyi, müezzinlerin, mollaların, Ayetullahların sözlerini dinlemeyi, mutsuzluklarının, saldıkları dehşetin suçunu başkalarına yüklemeyi biliyorlardı. Bu işsiz güçsüz, ahlaksız cahiller, yalnızca haşhaş yetiştirmek için toprağı ekiyor, ölüme susamış bu vampirler, fareler gibi sürekli terörist doğuruyor, ancak heksojen yüklü bir kamyonla toplu kıyım yaptıklarında yüzleri gülüyordu. Herkesçe, Batılılarca da sömürülüyor, aşağılanıyor, eziliyorlardı. Bilgisiz, yoksul, bağnaz kılınmışlardı, camiler, minareler, Allah-u Ekber sesleriyle beyinleri yıkanmıştı. (Sayfa 487).
İnşallah, Oriana Fallaci, Can Yayınları, 1994.
Leave A Reply