“İnsan tabiatla iletişim içinde olmalıdır.
İnsan ve doğa eşit haklara sahip ortaklardır. Biri diğerine hükmetmemelidir.
Kişi, penceresinden dışarı uzanıp, duvarını istediği renge boyayabilmelidir.
İnsanın üç kabuğu vardır: Derisi, giysisi ve evi. Bunlar sürekli değişir, yenilenir, yoksa organizma ölür.
Yürürlükteki tüm düzenleme, kanun ve yönetmelikler başka zamanlarda ve şartlarda yapılmıştır. Bugünün gereklilik ve kısıtlarına uymaz, çevreye ve insana karşıdır.
Otoritelerden tadilat projesi izni almadan evin içini değiştirmenin mümkün olmaması içinde yaşayanı köle durumuna düşürmektedir.
Kişinin oturacağı yer, o taşınmadan bitirilmemelidir ki, kendisi istediği gibi yapabilsin.
Kişinin özgürlüğünü elinden almak depresyon, hastalık, mutsuzluk, boşanma, intihar, terör, vandalizm, delilik getirir.
Günlük yaşam ağaç, toprak, çiçeklerle temas içinde olmalıdır. Bunları yapabilmek için tatili beklemek, parka gitmek hapishanede havalandırmaya çıkmak gibi olur.
Standart malzeme ile ev yapmak hızlı ve ucuz ama yaratıcı değil.
İnsana yaraşır ev, eski çiftlik evleri gibi olmalı: Pencereleri farklı büyüklükte, farklı kotlarda, gerekli yerlerde, ihtiyaca göre konumlandırılmış olmalı. Katlar da farklı yüksekliklerde olmalı: Alt katlar yüksek, üst katlar daha alçak tavanlı olmalı. Balkonlar da değişik biçim ve büyüklüklerde ihtiyaca göre yapılmalı; dış cephe dümdüz değil, el yapımı hatalarını taşıyan, daha insani yapıda olmalı. Basamaklar da farklı malzemelerle kaplanabilmeli, farklı derinlik ve rıht yüksekliğinde yapılabilmelidir.
Yaşam alanlarımızdaki engebeli zeminler ayaklar için melodidir.
Sarmaşık ve ağaçlar mutlaka projede yer almalı, ağaçlar temel atılmadan dikilmelidir.
Çocuklar duvarları kazıma, çizme, boyama hakkına sahip olmalıdır. Bu soğuk, anonim görünüşü ortadan kaldırır.
Dikey hatlar tabiata, yatay hatlar insana ait olmalıdır.
Çevre, barış ve ekoloji ile uyumlu mimari ancak bu şekilde olabilir.”
Bu fikirlerin sahibi Avusturyalı ressam ve mimar Friedensreich Hundertwasser’in (1928-2000) Viyana’nın biraz dışındaki Hundertwasserhaus ve KunstHaus adlı projesini 1993 yılında gezdiğimde içeride Miro’nun sergisi vardı ve binaya çok uyan, adeta orada sergilenmek için özel hazırlanmış bir sergi gibiydi. Sergide fotoğraf çekimine izin verilmeyen binanın dış görünüşü ile girişin dalgalı zeminini ve yukarda paylaşılan fikirlerin bazılarının uygulamasını görselleştirmek için fotoğraflarımı paylaşıyorum.
Leave A Reply