
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmekte olan ahşap yazı tahtasından Homeros, İlyada destanının bir bölümünde söz etmektedir. Şimşirden yapılmış olan yazı tahtasının menteşeleri fildişindendir. Yazı tahtasının her iki kanadındaki boş kısımlar balmumuyla doldurulduktan sonra, üzerine stilus (ucu sivriltilmiş metal, taş vb malzemeden yapılan çubuk) ile yazı yazılıyordu.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu, 2021.
Yaşamöyküsü, okurların ilgisini çekebilecek nitelikte kişilerin değişik kaynaklardan yararlanarak yaşamlarını inceleyip anlatan düzyazı biçimidir (1). Bir kimsenin soyu, doğumu, yetişmesi gibi konularda toplu bilgi veren yazıdır. Eş anlamlısı biyografidir (2). Yaşamöyküleri belgesel boyutludur. Kişinin özgeçmişiyle ilgili bilgileri, düş gücünü karıştırmadan, olaylarda ve tarihlerde gerçeğe sıkı sıkıya bağlı kalarak anlatmalıdır. Buna sergileyici yaşamöyküsü de denir (3). Bazı biyografiler tarihin bir dalı olarak sınıflandırılır. Yazılı ve sözlü malzemelerin gazeteci ya da tarihçiler tarafından incelenerek yazıldığı eserlerdir. Okurun kişiyi yakından tanımasını sağlarlar. İlk örnekler, Plutarkhos’un Yunan ve Roma uygarlıklarının ünlüleri üzerine yazdıklarıdır. Dört İncil, aslında Hazreti İsa’nın biyografisi, Platon’un yazdığı birçok diyalog ise Sokrates’in biyografisi olarak görülebilir (4).
Bir de edebiyatçılar tarafından yazılan biyografiler vardır. Birisinin yaşamına dair kurmaca bir anlatıya biyografik roman ya da yapıntısal yaşamöyküsü diyoruz. Bunda yazar, kişinin iç dünyasına girer, onun gibi duymaya, onun gibi davranmaya çalışır. Yaşanmış şeyleri düşsel bir düzen içinde verir. Bununla birlikte yer, tarih ve olayda değiştirme yapmaz. Kimi yaşamöykülerinde ise bu iki biçim iç içe geçer (5). Bu türde, yaşamöyküsü yazarı hem bir tarihçi hem de bir sanatçı gibi davranmaktadır (6). Bu durumda yapıt, bir yaşam ekseninde kurulsa da anlatıcı yeni bir şey söylemektedir. Asla bir biyografi değildir (7). Biyografik romana yaşamöyküsel roman da deniyor: Yaşamöyküsü özelliği taşıyan, yaşamöyküsü ile ilgili roman (8).
Peki olanı, olduğu gibi anlatmak mümkün mü? Yazar, bir yaşamda olup biteni anlatmaya kalktığında bunu yeniden kurgulayacaktır. Javier Marias, anlatıcı, yaşananları bozup çarpıtır, çünkü hiçbir zaman söz, olayları aynen üretemez, diyor. Ayrıca anlatı, her okur ile yeniden kurulmuyor mu? (9).
“Yaşamları ve mektupları okurken, meşhur ölüleri edindikleri alışkanlıkları yerine getirirken izleyebiliyor ve sırlarını öğrenip şaşırabiliyoruz….Peki sözcükler o kişinin karakterini algılamamızı sağlayacak kadar hassas mı? Yaşamlar ve mektuplar okurken bu sorulara kendimizce cevaplar bulmalıyız, zira bu kadar kişisel bir konuda başkalarının tercihlerini kılavuz olarak almaktan daha ölümcül başka bir şey olamaz…..Böylesi kitapları meşhur kimselere aşina olmak için değil, kendi yaratıcı güçlerimizi tazelemek için okuyabiliriz…. Bize sunabilecekleri yarım gerçekliktir….Bize sunabildikleri tek şey olgulardır ve olgular son derece düşük bir kurgu türüdür,” diyor Virginia Woolf (10).
Yararlanılan Kaynaklar
- Yazı ve Yazınsal Türler, Emin Özdemir, Varlık Yayınları, 1983. Sayfa 168.
- Edebiyat Sözlüğü, Ali Püsküllüoğlu, Arkadaş Yayınevi, 2015. Sayfa 144.
- Yazı ve Yazınsal Türler, sayfa 168, 169.
- Yazın Sanatı, Asuman Kafaoğlu Büke, Can Yayınları, 2011. Sayfa 143.
- Yazı ve Yazınsal Türler, sayfa 169.
- Yazı ve Yazınsal Türler, sayfa 168.
- Biyografi mi, Biyografik Roman mı?, Feridun Andaç, Cumhuriyet Kitap, 6 Ocak 2022.
- Edebiyat Sözlüğü, sayfa 144.
- Olgunun Kurmacadaki Yolculuğu, M. Sadık Aslankara, Cumhuriyet Kitap, 6 Ocak 2022.
- Kitap Dediğin Nasıl Okunmalı, Virginia Woolf, SUB Yayımları, 2018. Sayfa 6, 7.
Leave A Reply