- Bizans sanatındaki parlak dönemlerin ilki, I. Justinyen devridir, 6. yüzyıldadır; ikincisi İkonaklazm dönemi sonrası, İmparator I. Basil (867-886) ile başlayan ve Komnenos Hanedanı (1081-1175) ile devam eden dönemdir. Bu iki dönem, Bizans sanatının altın çağı diye anılır. 1261 yılında Latin işgalinin sona erdirilmesi ile sanat tekrar canlanmış, bu dönem de Osmanlı fethine kadar sürmüştür.
- Bir imparatora ait heykel ve resimleri ortadan kaldırmak en büyük hakaret ve düşmanlık göstergesi sayılmıştır.

Farklı dönemleri temsil eden üç örnek, bin yıllık ömrü içinde Bizans sanatının geçirdiği aşamaları gösteriyor: Antik Yunan ve Roma’nın klasik izlerinden, Doğu’nun çileciliğinin izlerine, ve sonunda varılan etkileyici natüralizmi örneklerde görebiliyoruz.
Fotoğraf: Byzantium, Time-Life.
- Mimaride olduğu gibi edebiyatta, müzikte ve kültürün diğer alanlarında sanatçıların ana gayesi değişmezdi. Kilise içlerinin mozaik ve fresklerle süslenmesi ve dini amaçla kullanılan objelerin güzelleştirilmesi önem taşırdı. Bizans yazınında, azizlerin röliklerinin ve ikonalarının gerçekleştirdiği mucizeler önemli bir yer tutar.
- 431 yılında toplanan Efes Konsili’nde Meryem Ana ile ilgili kararlar alındıktan sonra (Theotokos-Tanrı Anası) Meryem’in betimlenmesi değişti. Konsil kararı öncesi İsa tahtta, Meryem ayakta iken, Konsil sonrası ikonografide Meryem tahta oturdu ve İsa’yı kucağına aldı.
- 6. yüzyıl sonundan itibaren din adamları İsa’nın insan olarak gösterilmesini istedi. “Kendisi bize nasıl görünmek istediyse öyle görünmüştür, öyle betimlenmelidir,” dendi.
- 6. yüzyıla kadar hiçbir sanat türü için “Bizans Stili”nden bahsedilemez, denir. Ana çıkış noktası erken Hıristiyan sanatıdır. 2. ve 3. yüzyıllarda Roma mezarlarındaki fresk ve lahitler esas alındı. 4. yüzyıl başlarında Hıristiyanlar kiliseler inşa etmeye ve içlerini süslemeye başladılar. Bu tarihten itibaren Hıristiyanlar kendi stillerini üreterek, pagan Roma’dan ayrıldılar. Geç 3. ve erken 4. yüzyılda Romalıların portre sanatında benzerlik aranmaz, gayri şahsi, neredeyse sembolik olarak imparatorun yüce şahsiyeti yansıtılmaya çalışılırdı. Hıristiyanlar daha resmi, daha az naturalistik bir yorum getirdiler. 4. ve 5. yüzyıllarda bu iki stil yan yana var oldular, zaman zaman karıştırılarak kullanıldılar ama çok başarılı örnekler çıkmadı. 6. yüzyılda, Justinyen devrinde ilk başarılı örnekler yaratıldı. Bu eserler klasik sanattan naturalistik figürleri ve kompozisyonun genel ritmik dengesini aldı. Klasik figürün sağlamlığı ve üç boyutluluğunun yerine yüzeyde lineer, stilize bir yöntem uygulandı. Klasik sanatın üç boyutlu insan yüzü yerine daha abstre bir yüz, daha derinliksiz ve yüz hatlarının detaysız uygulanışı kullanıldı. En başarılı eserler saf klasik ya da saf soyut yöntemlerin kullanıldığı eserler arasından çıktı.

Soyluların yüzleri genellikle gözlemciye dönük olarak cepheden resmedilirdi.
6. yüzyıl başlarında Prenses Anikia Juliana için yapılmış ünlü Dioskorides Yazması’nda prensesin bir yanında Yücelik, öbür yanında Sağduyu kişileştirilmiştir. Tahtta oturan prenses sağ eliyle kitabın bir kopyası üzerine altın paralar atmaktadır. Üst giysisi altın çizgili, ayak taburesi de altın süslemelidir. Minyatürü bir bütün olarak içine alan ise büyük aznavur desenidir. Karenin üçgen köşeliklerinde kırmızı üzerine altın yaldızla prensesin adının harfleri yazılıdır. Lacivert fonun boyanmasında lapis lazuli kullanılmıştır. Kullanılan renklerin parıltısı, prensesin pozu, para bağışlayışı ile tablo cömertliği temsil etmektedir.
Yazmada yer alan bu tablo, hem soylu kadın giysisi, hem Bizans şaşaası, hem Bizans değerleri, hem de Bizans resim sanatı hakkında bize bilgi vermektedir.
Hayırsever Anikia Juliana’nın portresi, Österreichisches Nationalbibliothek, Viyana, Avusturya.
Leave A Reply