- Her toplum özel yaşamın cinsel edim ve evlilik kurumunu denetlemeye çalışır. Hangi cinsel davranışın kabul edilebilir ya da kabul edilemez; normal ya da anormal olduğu hakkında her toplumun kendine göre bir değerlendirmesi vardır ve bu düşünceler zaman içinde değişir. Ayrıca, farklı toplumsal grupların bu konuda değişik görüşleri olabilir.
- Kamusal ve özel ahlak anlayışının asıl hakemi Kilise’dir. Ama Kilise’nin de dönem dönem farklı kaygıları olur ve tek ses olarak görüş belirtmez. Patrik ve din kurulları bir dizi davranış kuralı üzerinde ısrar ederken, keşişler, papazlar ve azizlerin yaşam öykülerini yazanlar başka kuralları öne çıkartır. Bazı kuralların genel ve sürekli bir kapsamı varken diğerleri değişime uğrardı.
- Devlet, kamu ahlakının ikinci yargıcıydı; müdahaleleri yasa gücünde olduğundan zorlayıcıydı.
- Kilise ve devlet kimi zaman hemfikir oluyor, kimi zaman ise çatışıyordu.
- Roma İmparatorluğu’nun başlangıcından beri laik ve dini kamusal otorite, cinsel davranışın birçok yanını kurala bağlama çabasındaydı. Bazı davranışlar doğal, gerekli ve iyi kabul edilmişken, başka davranışlar doğaya aykırı, yararsız, sapkın, ayıp, gayri meşru görülüyordu.
- Doğaya aykırı davranan imparator olduğunda, yapılan düzenleme, aykırılık, onun otoritesini hiç etkilemiyordu. Tövbe ve itiraf, cezayı ortadan kaldırabiliyordu.
- Kilise’ye göre, tensel arzu baştan beri güven uyandırmamıştı, denetlenmesi ve meşrulaştırılması gerekiyordu. 4. yüzyılda ve takip eden dönemlerde Kilise insan doğasına ve cinselliğine hakim olmaya çalıştı.
- Devlete göre, evlilik ve üreme sürekli bir kaygı konusuydu. 11. yüzyıl sonu ve 12. yüzyıl başında evlilikle ilgili çıkarılan yasalarda artış olmuştu.
- 8. ve 9. yüzyıllar arasında Kilise, cinsel arzunun kaçınılmazlığını kabul etmiş ve evliliği önermişti. Evliliğin hedefi hem üreme hem de cinsel arzunun denetimli tatminiydi. Ancak bakireliğin erdemleri ile evliliğin erdemleri arasında kalıcı bir karşıtlık vardı. Kilise, evliliği, kendi etkisi altına almaya çalıştığı bir kurum olarak benimsemiş ve cinsel faaliyeti de bu kurumun sınırları içine kapatmaya çalışmıştı.
- Kilise’ye göre cinsel faaliyet, bir erkekle bir kadının, uygun bir yaşta, kendilerinin ve ebeveynlerinin onayıyla akdedilerek ve engel görülmeyerek, tekeşli bir evlilikle bir araya gelmeleri durumunda kabul edilebilirdi. Bu çerçeve dışında cinsel arzu ifade edilmemeliydi.
- 10. yüzyılın başına kadar, evlilik konusunda, Kilise de en az devlet kadar etkiliydi.
- Orta dönem Bizans Kilisesi cinsel arzuyu genellikle insanın doğal bir özelliği olarak, cennetten düşüş sonrası insan doğasının içkin bir özelliği olarak kabul ediyordu.
- Oysa manastır erbabına göre tensel istek şeytan işiydi.
- Doğallık ve doğaya uygunluk kavramı Bizans’ta karmaşık bir kavramdı: Toplumsal statüye ve yaşa bağlı özel bir “doğa” vardı. Bir imparator için “doğal” olan şey, tebaası için elbette doğal değildi. Bir kadın için doğal olan şey, bir erkek için doğal olandan farklıydı. Gençler için doğal olan yaşlılar için doğal değildi.
- Ayrıca, evlilik dışı ilişki günahının kibir günahından daha az önemli olduğu kabul ediliyordu. Eş aldatma günahı, doğaya uygundu.
Adem ve Havva, Bizans İmparatorluğu, Bizans'ta Cinsellik, cinsel arzu, devlet, Kilise, Lucas Cranach the Elder, manastır, Orta dönem Bizans Kilisesi, Roma İmparatorluğu
Leave A Reply