- Bizanslılar, sadece antik döneme ait metin ve tefsirleri değil; Arap ve İranlı komşularının bilimsel katkılarını da kopyalar ve güncellerlerdi.
- 6. yüzyılda İskenderiye okulu, tıbbi araştırmalar için gerekli olan antik döneme ait çalışmalardan bir külliyat oluşturdu: Hipokrat’ın dört yazısı, Galen’in (MS 129-216) on altı yazısı, Dioskorides’in De Materia Medica’sı, Soranos ve Efesli Rufus’un bilimsel eserleri. Bu eserler Bizans’taki teorik tıp eğitiminin temelini oluşturdu. Bizans’ta reçetelerinden en çok yararlanılan Galen ve Hipokrat olmuştu. Ancak bunların düzeltilmesi ve eleştirilmesine izin vardı. İmparator Julianus’un hekimi, Hipokrat ve Galen’in çalışmalarını bir tıp ansiklopedisi şeklinde derlemişti. Justinyen’in hekimi ise antik dönemin önemli hekimlerinden alıntılar da içeren on altı kitap hazırlamıştı. Bu derlemeler, malzemeleri tematik olarak, hastalık veya organlara göre düzenleyerek doktorların bu yazılardan yararlanmasını olanaklı kıldı. Palaiologoslar döneminde Hipokrat ve Galen bir yeniden doğuş yaşamıştı.
- Pratikliği nedeniyle yaygın olarak yararlanılan Dioskorides’in De Materia Medica’sı 9. yüzyılda zehirler ve yılan zehirleri üzerine yazılmış eserlerle zenginleştirilmişti.
- Bizans’ta teorik tıp eğitimi özel bir hoca tarafından bir hastanede veriliyordu. Teorik tıbbi eğitim Arapça, Farsça ve Latince eserlerin Yunancaya tercüme edilmiş el yazmalarına dayanıyordu. Tercüme edilmiş eserler Arapça, Farsça, Türkçe, Hintçe terimler içerdiğinden bazı el yazmalarına sözlükler eşlik ederdi. 11. yüzyıldan itibaren Arapça ve Farsça tıp eserlerinin Yunanca çevirilerinin dolaşımı git gide artmıştı.
- En güncel bilginin özetlendiği, belli semptomlar ve hastalıklarla ilgili kısa soruları, teşhis ve tedavi ile ilgili cevapları kapsayan, hekimlerin acil durumlarda her yere taşıyabilecekleri pratik el kitapları, bir tıbbi el kitabı, 9. yüzyılda İznikli Paulos tarafından hazırlanmıştı.
- Reçetelerin üzerine doktorlar genellikle yorumlarını yazarlardı; denedim, kanıtlandı, iyi geldi gibi. 13. yüzyılın sonunda, iki bin beş yüzden fazla reçeteyi, listeleyen farmakolojik bir eser de oluşturulmuştur.
- 4. yüzyılın başında, bazı piskoposlar kentlerdeki keşişlerle birlikte herkesin bakımına tahsis edilmiş merkezler yarattılar. Orta Bizans döneminde, imparatorluk ailesi ve bazı aristokratlar, külliyelerinde hastane bulunan özerk manastırlara maddi destek verdiklerinden hastane sayısında artış yaşandı. Hastane manastıra bağımlı olmasına rağmen, birkaç istisna dışında çalışanlar sekülerdi.
- Pantokrator Manastırı vakfiyesinin elli hastaya hizmet vermek üzere tasarlanmış hastanesi, huzurevi ve ayrıca cüzzamlılar için bir bölümü vardı. Hastanedeki elli yatak beş koğuş halinde düzenlenmişti. Her koğuşta acil durumlar ve hareket edemeyenler için fazladan yataklar bulunuyordu. Binanın genel ısıtması ve ameliyathane için mangal kullanılıyordu. Tesiste kadın ve erkeklerin ayrı ayrı ibadet etmesi için iki şapel, bir değirmen ve fırın, bir mutfak ve bir yemek odası bulunuyordu. Hasta olanların banyo yapması gerektiğinden zaruri olan bir hamam vardı. Hastalar, durumları daha sık banyo yapmalarını gerektirmedikçe düzenli olarak haftada iki kez yıkanırdı. Doktorlar, asistanlar ve hademeler hastaların yıkanmasına yardımcı olurdu. Buna karşılık, manastırın rahipleri ve huzurevindekiler ayda iki kere manastırın hamamında banyo yapardı. Hamamların düzenli işlemesini sağlayan sarnıçlar vardı. Hastalara vasıflı hekimler, atanmış ve bazıları gece nöbete kalan çok sayıda asistan bakıyordu. Aktarların yardım ettiği bir eczacı, aşçılar, fırıncılar, çamaşırcılar ve mezar kazıcılar da hastane personeli arasındaydı. Bu vakfiyenin doktorları düşük bir ücret karşılığında çalışırdı ama, özel hastalarını ziyaret etme izinleri vardı. Tek sınırlama doktorların Konstantinopolis dışına çıkmasına izin verilmemesiydi. Vakıf, cerrahi aletlerin temiz tutulmasından da sorumluydu.

Bir doktor elinde idrar şişesi tutuyor, bir eczacı ilaçlar getiriyor, bir asistan ilaç hazırlıyor, ilaçların konulduğu çeşitli kaplar gözüküyor. 1339 yılına ait. Bibliothéque nationale de France, Paris.
Fotoğraf: Hayat Kısa, Sanat Uzun-Bizans’ta Şifa Sanatı, Pera Müzesi Yayını, 2015.
- Hekimler hastanın dışkısını, nefes alıp verme hızını ve konuşmasını da muayene ediyorlardı. Galen beş nabız sınıfı tanımlamıştı. Nabızla ilgili çeşitli parametreler hastanın bedeninin ne kadar ılık veya soğuk olduğunu gösterebilirdi.
- İdrarın üretimi, yiyeceğin hazmına bağlıydı. Bizanslı hekimler, idrarın kıvamı, rengi, tortusu gibi nitelikleri hazmın bir sonucu olarak tanımlamıştı. Ioannes Zakharias Aktouarios bu konuda adı zikredilen bir kişi olmuştur.
- Bizanslı doktorlar çok sayıda pediatrik rahatsızlığın merkezine iyi süt kavramını koymuşlardır.
- Kesinlikle Araplardan gelen bir yenilik olan, şekerin tıpta kullanılması, sadece ilaçları tatlı hale getirmiyor, aynı zamanda homojen olmalarını sağlıyor ve saklanmalarını kolaylaştırıyordu. O yüzden şeker kullanımı baldan daha elverişliydi.
- Geç Bizans ecza dolabı, Himalayalar ve Java gibi uzak yerlerden gelen bitkilerle çok zengindi.
- Bizans imparatorları sağlıklı yiyecek konusuna ilgi duyuyor, egzotik tatlar ve kokulardan hoşlanıyorlardı. Bu yüzden yiyeceğin beslenme değeri üzerinde çalışmalar da yapılmıştır.
Bibliothéque nationale de France, Bizans İmparatorluğu, Bizans'ta Şifa, De materia medica, ecza dolabı, Efesli Rufus, Hayat Kısa, Hipokrat, Ioannes Zakharias Aktouarios, İskenderiye Okulu, İznikli Paulos, Paris, Pera Müzesi Yayını, Sanat Uzun-Bizans’ta Şifa Sanatı, Soranos
Leave A Reply