- Nesnellik, yapılan deney ya da araştırmanın başka birisi tarafından yinelendiğinde, benzer koşullarda, aynı neticeyi vermesidir ve bu koşula izlenebilirlik denir.
- Gösterge, anlamla biçimin, gösterenle gösterilenin kaynaşmasından meydana gelen birimdir.
- Gösterge o şeyin kendisi değildir, bize bir mesaj iletir, bir şeyi çağrıştırır, bir yorum yapmamızı sağlar. Bunun için bir önbilgiye sahip olmamız gerekir.
- Sözcükler, davranış kalıpları birer göstergedir.
- Selamlaşma, çeşitli göstergeleri kapsar. Bu göstergelerin tümü bir arada bir dizge, bir sistem oluşturur.
- Göstergeler zaman içinde farklılaşabilir. Kaybolabileceği gibi değeri de değişebilir. Gösterge, kendisini oluşturan dinamiklerden bağımsız düşünülemez.
- Göstergebilim:
* Dizgelerin nasıl ve niçin oluştuğunu inceler.
*Her türlü göstergeyi ve dizgeyi araştırır.
*Nesnellik de görece midir ve nesnel olmak neden bu kadar zordur, sorusunu sorar.
*Dünyayı göstergeler aracılığıyla algıladığımızı açıklar.
*İnsan, temelinde bilgi yatan iki büyük dizge (doğa ve kültür) ile kuşatılmıştır. Göstergebilim, temelde kültür dizgelerini araştırır.
*Bilinçli bilgi birikimine kültür deriz. Göstergebilim, kültürün en önemli bileşenini, iletişimi, araştırır. - Göstergebilim’e Semiotik veya Semiyoloji de denir.
- Gösterge, iletişimi sağlar.
- Üstünde uzlaşılmış göstergeleri ve kuralları kullanarak iletişim kurulabilir.
- Bir çok göstergenin bir araya gelerek, tek ve yeni bir anlam yaratması ile aşırı-gösterge oluşur. Sanat ve edebiyat bu türe girer.
- Bir nesne ile ismi arasındaki bağlantının kurulması, bir soyutlamadır.
- Her sözcüğün gerisinde, belli bir genelleme ve soyutlama işlevi vardır.
- Sözcük bir kavramın adıdır.
- Gösterge, bir kavramla bir biçim arasında kurulan bağlantıdır.
- Gösterge, soyut bir kavram ile bizim ona yakıştırdığımız somut bir biçimin bir araya gelmesiyle oluşur. Bilgisayardaki posta kutumuzun logosu bir mektup zarfıdır.
- Platon ve Aristo göstergeler hakkında birçok düşünce ileri sürmüşlerdir.
- Dilbiliminin babası sayılan, İsviçreli Ferdinand de Saussure (1857-1913), dili, göstergelerden oluşan bir dizge/sistem olarak görüyordu.
- Göstergebilimden, ileride kurulacak bir bilim dalı olarak söz etmişti.
- İletişimin, gösterge dizgelerine dayandığını; alfabe, mors alfabesi, gemicilerin haberleşme yöntemleri, sağır-dilsizlerin işaretle konuşma dilleri, nezaket kalıpları, edebiyat gibi pek çok dizgenin, göstergebilimin çatısı altında incelenmesi gerektiğini, mimarlığın da bir göstergeler sistemi olarak yorumlanabileceğini söylemişti.
- Saussure’a göre, dil de bir dizgeydi; dilbilim, öteki dizgeler için aydınlatıcı bir dizge olabilirdi.
- Yıllar sonra Roland Barthes (1915-1980), dilin, zihnimizdeki yol gösterici temel dizge olduğunu öne sürmüştür.
- Saussure, söylem, dizge, dizge içinde değer taşıma, eşzamanlılık, artzamanlılık, nedensizlik, uzlaşımsallık ve toplumsallık gibi kavramlara açıklık getirmiştir.
- Dil dizgesinin içinde yer alan ve düzenli olarak yinelenen oluşumlar yapı olarak nitelendirilmiştir. Yapı anlayışı daha sonra Yapısalcılık’a temel oluşturmuştur. Saussure’dan önce, dil, ifade ve söz yazardan yazara değişen özelliklerde kullanılıyordu. Saussure, adına Yapısalcılık denen yöntem ile dile ilişkin bu anlam belirsizliğini gidermek için bir sistem belirlemişti. Yapısalcılık, bir kültürdeki alt birimleri/aktiviteleri ve onların arasındaki ilişkileri inceler. Yapısalcılık, büyük anlatıları açıklamaya çalışmıştır. Claude Lévi-Strauss (1908-2009), Yapısalcı yaklaşımları antropolojiye taşımıştır.
- Saussure için, herşey, zihnimizdeki kavramla başlar, kavram oluşmadan sözcük oluşmaz.
- Saussure’a kadar, bilim adamları hep sözcük ile dış dünya arasında bağlantılar üzerinde durmuştu; Saussure yeni bir yaklaşım getirmiş; göstergeyi, kendi içinde bir bütün saymış, göstergenin sınırlarını çizerek tanımlamaya çaılşmıştır.
- ABD’li Charles Sanders Peirce (Pörs diye okunur)(1839-1914), Saussure ile aynı dönemde, her göstergenin, her düşüncenin başka göstergelere gönderme yaptığını, başka göstergelerden kaynaklandığını; insanı insan yapanın da bu göstergeler zinciri olduğunu söyler.
- Peirce’e göre, bütün bilimlere ve uğraş alanlarına göstergebilimin gözüyle bakılabileceğini, hatta bunun gerekli olduğunu öne sürer.
- Saussure göstergeyi kavram ve sözcükten oluşan iki düzlemli bir birim olarak görüyor, dış dünyayı bir yana bırakıyordu. Peirce, göstergeyi üç düzlemli bir süreç olarak tanımlar: Birinci düzlemde duyularla algılanır; temsil edilen ile temsil eden arasındaki ilişki ikinci düzlemdir; üçüncü düzlem ise yorumlama sürecidir.
- Peirce için, bilginin toplumsal bir boyutu vardır. Göstergenin gösterge sayılması için, aralarında iletişim olan bir bireyler topluluğuna ait olması ve bu topluluk tarafından kabul edilmesi gereklidir.
- Gerek Saussure, gerek Peirce göstergeyi insan zihninin bir işlemi olarak ele alırlar.
- Saussure, bir göstergenin tek başına kesin bir anlam taşıyamayacağını, ancak dizgenin/sistemin içindeki öteki göstergelerle kurduğu karşıtlıklar sayesinde anlam değeri kazacağını söylediği için Postmodernist teorinin temellerini atan kişilerden biri olduğu düşünülür.
- Roland Barthes, dil dizgesini örnek dizge saydı ve gerek edebiyata gerek başka alanlara bu açıdan baktı.
- Rus göçmeni bir ailenin oğlu ABD’li dilbilimci, filozof, tarihçi, mantıkçı, aktivist, siyasi eleştirmen ve yazar AvramNoam Chomsky (1928), dilin kendi iç mantığını araştırdı, bu amaçla bir sentaktik (sözdizimsel) analiz yöntemi geliştirdi. Chomsky, dilin işlevselci yaklaşımlarla ele alınmasına karşı çıktı. Dilsel çözümlemede amaç, artık klasik dilbilimde olduğu gibi, sentaksın (söz dizimi) içinde yer alan ögelerin işlevlerini saptamak değildi; onların nasıl bir ilişkiler sistemi içinde bir araya geldiklerini araştırdı. Chomsky, ana yapısal ilişkiler sistemini keşfetmek istedi.
- Yazılı ve sözlü dil daha bağımlı gösterge dizgeleri olan mimarlık ve görsel sanatlardaki değişime öncülük etti.
- Umberto Eco, göstergebilimi mimari, kullanım nesneleri, reklam gibi alanlara taşıdı.
- Basın ve yayın teknolojilerinin gelişmesiyle sanal kavramı ortaya çıktı.
- Göstergenin, dış dünyadaki gerçeklerden tümüyle koptuğu, insanların sınırsız ve yapay bir göstergeler alemine sokulduğu söylenmeye başlandı.
- Gösterge, doğrudan doğruya kendini temsil eden bir birim olarak tanımlanmaya başlandı.
- Postmodern, tutarlı dizgelerin varlığını yadsımaya başlar, rastlantı ağırlıklı kuramları öne çıkarır.
- Kültür araştırmacısı, akademisyen Itamar Even-Zohar’ın (1939) geliştirdiği Çok Dizgelilik Kuramı’na (Polysystem Theory) göre, hiçbir dizge kapalı değildir, hepsi geçirgendir. Dil, edebiyat ve kültür kurumları, tümü birbirleriyle alış veriş halindedir.
Aristo, aşırı-gösterge, AvramNoam Chomsky, Bu Bir Pipo Depildir, Çağdaş Sanat, Çağdaş Sanata Varış, Charles Sanders Peirce, Claude Lévi-Strauss, Çok Dizgelilik Kuramı, dil, dizge, Ferdinand de Saussure, Gösterge, Göstergebilim, İletişim, Itamar Even-Zohar, karikatür, Platon, Polysystem Theory, Postmodernizm, René Magritte, Roland Barthes, sanal kavramı, Semiotik, Semiyoloji, sentaksın, sentaktik, söz dizimi, sözdizimsel, temel dizge, Umberto Eco, yapı, Yapısalcılık
Leave A Reply