- İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra birçok filozof ve kültür teorisyeni, Gerçek ve Bilgi’nin farklı yorumlarını önerdi. Sanatın büyük bir bölümü, bunlara yanıt olarak anlaşılabilir.
- Aydınlanma ve Modernite’ye göre dil ve bilginin üretilmesinde, dağıtılmasında kullanılan ifade biçimleri akılcı olmalı, yani şeffaf olmalı; temel işlevi de akılcı bir zihnin gözlemlediği dünyayı temsil etmelidir. Şeylerle bunları adlandıran sözcükler arasında nesnel ve kesin bir bağ olmalıdır. Modern toplumlar, gösterenlerin/sözcüklerin her zaman gösterilenlere/şeylere gönderme yaptığı ve gösterilenlerin/şeylerin de gerçekleri barındırdığına inanırlar. Oysa Postmodernite için sürekli ve istikrarlı bir gerçek yoktur.
- Modernizm, estetik akımların adıdır. Modernite ise, Modernizm’in dayandığı felsefi, siyasi ve ahlaki düşünceye gönderme yapar. Modernite, Modernizm’den daha eskidir.
- Postmodernite ile Postmodernizm de aynı anlama gelmez. Postmodernite bir varoluş hali veya koşulunu betimlerken ya da kurumlar ve koşullardaki değişimlerle ilgiliyken; Postmodernizm estetik, yazınsal, siyasî ve sosyal bir felsefeyi ifade eder. Postmodernizm “kültürel ve entelektüel bir fenomendir”; postmodernite ise bu felsefenin toplumdaki sosyal ve siyasî yansımalarına odaklanır.
- Hümanizm’in, Aydınlanma’nın, dolayısıyla Modernizm’in ilkeleri demokrasi, yasalar, bilim, ahlak ve estetik gibi toplumsal yapılanmalarımızı ve kurumlarımızı açıklamaya yarar. Modernite aslında DÜZENle ilgilenir. Akılcılık arttıkça, düzenlilik de artacaktı; bir toplumun düzenli olması demek de, her şeyin daha iyi ve akıllıca işlemesi demek olacaktı. Modern toplumlar, düzensizlik sayılabilecek, düzeni bozabilecek herhangi bir şeye izin veremezdi. Batı kültüründe, düzensizliği temsil eden ÖTEKİdir. Batılı anlamdaki özneye yakıştırılan temel nitelikler, bu öznenin beyaz, erkek, aydın, akıllı….olmasıdır. Ancak bu yorum karşıtını da içinde taşır: Beyaz olmayan, erkek olmayan, heteroseksüel olmayan, temiz olmayan, akılcı olmayan her şey ve herkes düzensizliğin bir parçası gibi tanımlanır ve düzenli, akılcı ve modern toplumdan dışarı atılması gerekir. Bu karşıtlık olmadan Batılı özne kendini tanımlayamaz, öteki’ne muhtaçtır. Dolayısıyla özne, tüm göstergeler gibi, kendi karşıtını da içinde barındırır.
- Modern toplumda bilgi, iyi bir şeydi, insan, sırf bilgili, kültürlü birisi olmak için eğitim yoluyla bilgi edinirdi. Postmodern toplumlarda bilgi işlevselleşti: Bilgi sırf bilmek için değil, kullanmak için öğrenilir oldu.
- Bu yüzden eğitim politikaları da değişti: eğitim genel kültüre değil, becerileri geliştirmeye, uygulamaya yönelik hale geldi. Bu durum, ideallerin yerini iyi meslek ya da beceri edinme aldı, diye eleştiriliyor.
- Postmodern toplumlarda, bilginin dağıtımı, depolanması ve örgütlenmesi de modern toplumlarda olduğundan farklıdır. Özellikle, 1960’larda ortaya çıkan bilgisayar teknolojisi ile bilginin üretim, dağıtım ve tüketim şekillerinde bir devrim gerçekleşmiştir. Postmodern toplumlarda, bilgi, ancak bir bilgisayar tarafından algılanabilecek ve bir bilgisayarda depolanabilecek bir biçimdeyse, bilgi sayılır. Modern/hümanist toplumlarda bilginin karşıtı cehalettir. Postmodern toplumda ise gürültüdür/parazittir. Bilgi artık, gerçeklikle, iyilikle, adaletle, güzellikle bir tutulmaz.
- Postmodern filozoflar elektronik medyayı etiksizllk (yani insansızlık) olarak ve bilginin aktarımını “gerçek bilgi” sahiplerinin denetiminden çıkardığı gerekçesiyle eleştiriyorlar. Sözün medyalaşması yani insandan ayrılması önemli bir tehlike olarak görülüyor.
- Postyapısalcılık’ın temelinde de Yapısalcılık’ta olduğu gibi dilin yapısı sorunu vardır. Hemen hemen bütün düşünce alanlarını ve disiplinleri etkilemiş olan Yapısalcılık gibi, Postyapısalcılık da pek çok disiplinin yararlandığı bir yöntem olmuştur.
- Postyapısalcı düşünürler arasında Roland Barthes, Jacques Lacan, Jean-François Lyotard, Michel Foucault, Jacques Derrida, Jean Baudrillard, Julia Kristeva, Gilles Deleuze, Félix Guattari’yi sayabiliriz.
- Postyapısalcılık, Postmodern felsefenin en etkin kuramlarından biridir.
- Marksist akademisyen, tarihçi ve sosyolog Perry Anderson’a (1938) göre Sofistler, Kant, Wittgenstein ve Nietzsche de Postmodern saflarda sayılması gereken düşünürlerdir.
- Postmodernizm, her türlü toplumsal mücadeleyi kısmi, sınırlı ve yerel olarak düşünür. Yerel sorunlara, o anın gereklerine uygun, geçici bile olsa, çözüm aramak ve bulmak Postmodern kurama uygundur. Postmodern politika, küresel düşünüp, yerel eylemde bulunmak, büyük projelerle uğraşmamak şeklindedir.
- Liberal feminizm, eşitliği hedefleyen liberal bir rotada erkeklerle birlikte var olmak; radikal feminizm ayrımcı bir rotada erkeklere karşı çıkmak yolunu tutarken her iki görüş de Modernist doğadaydı. Postmodernizm ise sabit cinsiyet kategorilerine karşı çıkar, bu kategorilerin ötesinde bir özne anlayışı taşır.
- Postmodern düşünürler Foucault, Derrida, Barthes, Lyotard ve Lacan’a göre “Kişilik ya da bireysel özellik yoktur. Kişi sürekli değişim içindedir. Özellik diye nitelendirilecek bir sınıflamaya gidilemez. “
- ABD’li Marksist edebiyat kuramcısı Fredric Jameson’a (1934) göre Postmodernizm, geç kapitalizmin kültürel gelişiminin mantığını yansıtır.
- Postmodern teori diyalektiği reddeder.
Barthes, Çağdaş Sanata Varış, Derrida, Dreams and Conflicts, Félix Guattari, Foucault, Fredric Jameson, Gerçek ve Bilgi, Gilles Deleuze, Jacques Derrida, Jacques Lacan, Jean Baudrillard, Jean-François Lyotard, Julia Kristeva, Lyotard, Michel Foucault, Perry Anderson, Postmodern, Postmodern Düşüncenin Evrimi, Postyapısalcılık, Roland Barthes, Stanislaw Drozdz, Wittgenstein
Leave A Reply