Romantik Düşünce
Romantizm faslını kapatırken bir nevi özet olarak romantik düşünceye bakacağız. Çağdaş Sanata Varış dosyamız Realizm’e doğru yol almaya devam edecek.
- Romantizm, Avrupa’nın sonuncu büyük kültür dönemi sayılır. Romantizm, 18. yüzyılın sonlarında başlayıp 19. yüzyılın ortalarına dek sürdü. Bu dönemden sonra tümüyle edebiyatı, felsefeyi, sanatı, bilimi ve müziği kapsayan böyle bir “dönem”den söz etme imkanı olmadı.
- Romantizm, Avrupa’nın varoluşa son ortak yaklaşımıdır.
- Romantizm Almanya’da, Aydınlanma Çağı’nın tek yanlı Usçuluğuna tepki olarak çıkmıştır.
- Kant’ın Usçuluğu yerine duygu, hayal gücü, yaşamak ve arzu moda sözcükler oldu.
- Rousseau da aralarında olmak üzere pek çok Aydınlanma Çağı düşünürü de, usa gereğinden çok önem vermeye bir eleştiri olarak, duyguların önemini belirtmişti.
- Kant, bilginin oluşumunda “ben”in öneminin altını çizmiş, varoluşun yorumu tümüyle bireye kalmıştı. Romantikler bu “bencilik”i kullandılar.
- Rönesans hümanistleri de bireyciydi. Rönesans ile Romantizm arasındaki bir ortak nokta da insanın bilgiye ulaşmasında sanata verdikleri önemdir.
- Kant’a göre de sanatçı bilme yeteneğiyle özgürce oynar. Schiller, Kant’ın bu görüşünü daha ileri götürerek sanatçının etkinliğini bir oyun olarak görür. (22 Ekim’de blogumuzda Görsel Sanatlar ve Oyun yazımızı yayımlamıştık). İnsan yalnızca oyun oynarken özgürdür çünkü ancak o zaman kendi kurallarını kendi koyar.
- Sanatçı dehaya tapınma. Bazıları sanatçıyı Tanrı’ya benzettiler. Çünkü sanatçı da Tanrı’nın evreni yaratması gibi kendi gerçeğini yaratıyordu.
- Romantiklere göre yalnızca sanat bizi “dile gelmeyen”e yaklaştırabilirdi.
- Uzak ve ulaşılmaz olanı özlemek Romantizm’e özgüdür. Ortaçağı özlemek, gizemli Doğu’yu özlemek, uzak ve erişilmez aşk gibi.
- Erişilmez aşk teması ilk kez 1774’te Goethe’nin Genç Werther’in Acıları’nda işlendi. Romanın yayımlanmasından sonra, Werther’in sonuna benzer şekilde intiharlarda artış gözlendi. Kitap bir dönem bazı ülkelerde yasaklandı.
- Gece, alacakaranlık, eski harabeler, doğaüstü şeyler varoluşun karanlık yüzü, kasvetli, kötü ve esrarengiz olan, Romantikleri çeker.
- Romantizm kente özgü bir olguydu.
- Onların dilinde küçük burjuva düşman demekti.
- Tembellik Romantizm’in özüdür. Bir Romantiğin görevi yaşamı yaşamak ya da hayallerle ondan uzaklaşmaktı. Gündelik işler küçük burjuvanın işiydi.
- Romantiklerin çoğu genç yaşta, genellikle veremden öldüler, kimisi de intihar etti.
- Doğa tutkusu, doğa gizemciliği, dolayısıyla esrarengiz ormanlar, sisli, vahşi bir doğa yansıtan doğa tabloları. (Doğaya dönmek, demişti Rousseau)
- Doğayı bir bütün olarak görmek. Romantikler, Rönesans filozofları gibi, doğada bir tanrısal ben gördüler. Doğanın evrensel ruh ya da koskoca bir “ben” olduğunu söylüyorlardı.
- En önemli Romantik filozof, Alman İdealistlerinden Schelling (1775-1854) idi. Ruh ile madde arasındaki ayrımı kaldırmak istedi. Tüm doğa, yani hem insan ruhu hem de fiziksel gerçeklik, tek bir Tanrı’nın ya da evrensel ruhun ifadesiydi. Ona göre, doğa görünen ruh, ruh ise görünmez doğa; madde uyuklayan zeka idi. Doğa ve insan bilinci aynı şeyin ifadesiydi. İnsan evrensel ruhu hem doğada, hem de kendi içinde bulabilirdi. Schelling, doğada taş-topraktan insan aklına uzanan bir gelişme görüyordu.
- Novalis’e göre, insan tüm evreni içinde taşıyor, evrenin sırlarını çözmek için insanın önce kendi kendini tanıması gerekiyordu.
- Romantiklerin çoğu için felsefe, doğa bilimleri ve edebiyat yüce bir bütünün parçalarıydı. Doğa, yaşayan bir evrensel ruhtu.
- Romantik doğa felsefesinde doğa bir organizmadır. Aristo da doğayı organik bir biçimde algılamıştı.
- Evrensel Romantizm doğayla, evrensel ruhla, sanat/sanatçı ile ilgilidir, 1800 yıllarında, Jena kentinde doğmuştur.
- Ulusal Romantizm halkın dili, halkın tarihi, halkın kültürüyle ilgilidir. Bu ekol için halk da doğa ve tarih gibi bir organizmadır. Ulusal Romantizm, Evrensel Romantizm’den bir müddet sonra Heidelberg’de doğmuştur. (Doğduğu yer ile ilerde olacaklar arasında bir bağlantı var mı? Ne de olsa herşeyin tohumu önceden atılır.)
- Romantizm’in iki boyutunu birbirine bağlayan organizma kavramıdır.
- Romantizm’in bir başka önemli filozofu Herder (1774-1803) idi. Herder, Aydınlanma Çağı filozoflarının aksine tarihi dinamik bir süreç olarak gördü. Tarih, süreklilik, gelişme ve amaç barındıran bir şeydi. Ona göre, her halk da kendine has özelliklere, özgün bir halk ruhuna sahipti. Önemli olan kendimizi başka kültürlerin yerine koyabilmemizdi. (Herder, kendini Türklerin yerine koymuş ve bundan hiç hoşlanmamıştı. Ama bu başka bir konu). Bu, çok yeni bir düşünceydi. Romantizm her ulusun kendi kimliğini bulup, bu kimliği güçlendirme çabalarına katkıda bulundu.
- Herder pek çok ülkeden halk söylenceleri toplayıp bunları yayınlamıştır. Halk söylencelerini halkın ana dili diye tanımlıyordu.
- Eski mitler ve destanlar 19. yüzyılın ortasından itibaren yeniden değer kazandı. Avrupa’daki besteciler yaptıkları müziklerde halk müziğinden temalara yer vererek halk müziğiyle sanat müziği arasında köprü kurdular. Sanat müziğini bir besteci tarafından, halk müziğini ise belli bir kişi tarafından değil, bir halk tarafından yaratılan müzik olarak tanımlayabiliriz. Halk müziği ile halk masalının ne zaman ortaya çıktığını söyleyemeyiz. Oysa yazınsal masalın yazarı ve yazılış tarihi bellidir.
- Tiyatro Barok Dönemin, masal Romantiklerin gözde yazın türüdür. Grimm Masalları, Andersen Masalları, Hoffmann Masalları gibi. Masal yazara, yaratıcı gücünü sınırsız biçimde kullanma olanağı veriyordu. Yazar okuyucusuna onun dünyasında da masalsı bir yan olduğunu hatırlatıyordu. Bu, Romantik İroni’dir. Sahnedeki oyuncu kendisinin yalnızca bir hayal ürünü olduğunu hatırlatan replikler söylüyordu.
- Romantizm filozoflarından, Alman İdealistlerinden Fichte’ye göre doğa, daha yüce ve bilinç ötesi bir kavrayışın sonucuydu. Schelling’e göre ise doğanın bazı yanları Tanrı’nın bilinçötesi varlığının bir yansımasıydı. Çünkü Tanrı’nın da bir karanlık yüzü vardı.
- Romantiklere göre, yaratma eylemi her zaman bilinçle gerçekleştirilen bir eylem değildi. (Sürrealizm’i okurken bu fikri hatırlamalıyız.)
- Romantizm’in herşeyi ruha bağladığını gördük. Felsefeyi bu yörüngeden çıkaran ilk filozof Hegel oldu.
Andersen Masalları, arzu, Aydınlanma Çağı, Barok Dönemi, bencilik, Çağdaş Sanata Varış, Danimarka, Deniz Kızı, Doğa, duygu, Evrensel Romantizm, Fichte, Genç Werther’in Acıları, Goethe, Grimm Masalları, halk masalı, halk müziği, Hans Christian Andersen, hayal gücü, Hegel, Herder, Hoffmann Masalları, Kant, Kopenhag, Kopenhag’ın simgesi, Küçük Deniz Kızı, Novalis, Realizm, Romantik Düşünce, Romantik İroni, Romantizm, Rönesans, Rönesans hümanistleri, Rousseau, Sanat müziği, Schelling, Schiller, sürrealizm, Ulusal Romantizm, yaşamak
Leave A Reply