- Batı felsefesi, 1960-1970’lerde yerleşik inanç sistemlerini sorgulamaya başlamıştır. Marksizm, kurumsallaşmış din, erkek egemenliği, beyaz ırkın egemenliği, Freudculuk, Aydınlanma, komünizm ve kapitalizm gibi siyasi fikirler, kısacası geçmişte insanlığın problemlerine yanıt verme iddiasındaki her şey, tüm büyük anlatılar sorgulanmıştır. Bu büyük şüphecilik, yeni dünya görüşünün, Postmodernizm’in görüşünün bir parçası olmuştur.
- Hegemonik veya egemen anlayışların hiçbirine inanmayan Postmodernizm, daha geniş bir farkındalığı teşvik etmiştir. Postmodernizm dünyaya daha şüpheci, eleştirel ve güvensiz bir bakışı simgeler. Daha kapsamlı bir bakış kavramı, sanatın formlarının ve anlamlarının genişletilmesi açısından pozitif algılanabileceği gibi, sanatın hiçbir sınırının veya özelliğinin bulunmadığı aşırı hoşgörülü ve her şeyi kabul eden bir tavır olarak negatif de algılanabilir.
- Postmodernizm hakkında iki karşı görüşü savunan Habermas ve Baudrillard Aydınlanma düşüncesinin iflas ettiği konusunda birleşirler.
- Batı düşününün yüzyıllardır içinde bulunduğunu düşündükleri çelişkilere, çifte standartlara, yapaylığa ve çarpıklığa dikkat çekmek istediler.
- Postmodernizm, tek bir bakış açısını reddeder; çoğulcudur; farklı görüş ve yaklaşımları barındırır.
- Parçalanma esası üzerine kurulu olan Postmodernizm, bir paradoks ile, bütünün ve bütünlüğün görülmesini sağlar.
- Postmodernizm’in mutlak doğruların olduğu bir dünya arayışı yoktur.
- Kızgınlığın farklı kültürlerde farklı biçim ve durumlarda ortaya çıktığını, dolayısıyla duyguların bile evrensel olmadığını öne sürdüler.
- Her insanı diğerinden farklı özneler olarak tanımlayan, ortak ve evrensel bir bakış açısını, özneden farklı bir gerçekliği kabul etmeyen Postmodern’ler için hiçbir konunun tartışması diğer konulardan bağımsız yapılamaz. Modern’lerin yaptığı gibi ilgi alanların değişik konulara ayırarak tartışmanın onları çarpıtmaya, yapaylaştırmaya, anlamamaya yol açtığını düşünürler.
- Evrensel çözüm yerine kişisel çözümlere yönelme, her sorunu kendi içinde çözmeye çalışma gibi.

Nil Bölükbaş Modernizm ve Postmodernizm’i, bu dönemlerde insanın konumunu labirent kavramıyla anlatmaya çalışmış.
Fotoğraf:tasarimtarihi.wordpress.com
- Postmodernizm, ortak tarih arar. Öznel tarih yorumlarıyla ilgilenmez. Bir soruna ilişkin yargının ulusça topyekün verilmesi Postmodernist bir yaklaşımdır. Kendi geçmişini, özel tarihini aramak, Postmodern tarih anlayışı ile çelişir.
- Tarih her zaman, belli bir davayı ya da dünya görüşünü destekleyen bir tarihtir. Postmodernistler, bu nedenle saf, tarafsız, nesnel bir tarihin imkansız olduğunu savunur.
- Postmodernizm, geleneksel ampirik bakış açısı denilebilecek tarih anlayışını sorgular. Postmodernizm tarihin “nesnelliğin” yakından incelemek, belki de “virüslerden temizlemek” fırsatını sunar. Nesnellik bir mitten ibarettir.
- Geçmiş hakkındaki fikir ve stereotipleri temsil eden tarihe pop tarih adı verildiği de olur.
- Postmodernizm tarihin, geçmişin nesnel olarak yeniden kurulması değil, genel kurallar çerçevesinde yazılmış geçmişi temsil iddiasındaki metinlerden oluşur. Postmodernizm, tarihin üretildiği süreçleri ve tarihsel çalışmalarla ilgili iddiaları incelemeye yönelik sorular sorar.
- C. Jencks bilgisayarın farklılıkları çoğaltarak Modernizm’in tekdüzeliğini bozduğunu söylüyor.
- Sanal gerçeklik ile otantiklik duygusu kaybedilmiş, düşsel dünyalar, benzetim yapıları bir üst gerçeklik (hyperreality) haline gelmiştir. Benzetim, teknoloji yardımı ile gerçekten daha gerçek olabiliyor, gerçeğin yerini alıyor.
- Güçlü biçimde sunulan benzetimler ve göstergeler aracılığıyla sosyal gerçeklik oluşturulur.
- Modernizm’in ileriye dönük olma, gelenekseli reddetme eğiliminin aksine Postmodernizm gelenekseli kabul eder, zamanın algılanması/kronoloji Modernizm’den farklılık gösterir. Eski günler artık, eski güzel günlerdir.
- Dolayısıyla eski güzel günlerin farklı çalışmalarından alıntılarla yeni eserler yaratmak, pastiş yapmak doğal karşılanır.
- Olayları ciddiye almayı reddetme, bunların göz kırpma, dil çıkartma gibi göstergelerini kullanmayı doğal kılar.
- 1960’larda sanatın hayatla ilişkisi eleştirmenler ve sanat tarihçileri tarafından tartışılmaya başlanmıştır.
- Postmodernizm, kültürel dışavurumlar sunar. Bunlar tür veya stil olarak tanımlanamaz; ironi, parodi, geçmiş sanatı kullanma şeklindedir. Belirsizliği temsil eder görünür.
- Sanat artık resim, heykel gibi tanımlı geleneksel etkinlikler serisi olmaktan çıkar; geleneksel olmayan bir dizi biçim, eylem ve performansa dönüşür.
- Sanat felsefecisi Hüseyin Alptekin (1957-2007), bu hesaplaşmadan sanatın bir bilgi türü olarak çıkacağını öne sürer.
- Postmodernist çağda meta üretimi dahil her türlü faaliyet kültürel hale gelir.
- Postmodernist dünyada bilginin üretimi, iletilmesi, stoklanması en önemli sosyal faktördür. Uydular aracılığıyla insanlara sürekli hitap etme çabası öne çıkar.
- Bazılarına göre, Postmodern durum bir bilgi patlaması sonucu ortaya çıkmıştır.
- İnsandan özgün ve özgür kişiymiş gibi söz etmek yaşam gerçeğini çarpıtmaktır, diye düşündüklerinden Postmodern’ler bu sebeple kişi sözcüğü yerine, özne sözcüğünü kullanırlar.
- Postmodernizm ile uyumsuz bireyin, tarihsel öznenin sonu gelmiştir.
Aydınlanma, Baudrillard, Bilgi, C. Jencks bilgisayar, Habermas, Heykel, Hüseyin Alptekin, Modernizm ve Postmodernizm’, Nil Bölükbaş, pastiş, pop tarih, Postmodernizm, Resim, Sanal gerçeklik, zamanın algılanması/kronoloji
Leave A Reply