- Minimalizm’in ve Kavramsal Sanat’ın heykel sanatı ile ilişkisi sınırlıdır. Ne resim, ne de heykel olmasıyla tanımlanan Minimalist spesifik nesnenin temelinde, gerçek mekanda gerçek nesne sergilemek düşüncesi hakimdir. Kavramsal Sanat ise, heykelin sınırlarının belirsizleşmesinde çok etkili olmuştur.
- 1970’lerden 1980’lere uzanan süreçte heykel bağlamındaki yeni eğilimlerin öncülüğünü Britanyalı heykeltıraşlar üstlenmiştir.
- Gerek malzeme kullanımında, gerek teknikte, gerekse kavramsal açılımlarında İngiliz heykelciliğinde Henry Moore (1898-1986) ve Anthony Caro (1924-2013) gibi öncü Modernist figürlerden farklı bir heykel anlayışını ortaya koyan bu sanatçıların 1982 yılının Venedik Bienali’nde İngiltere’yi temsil etmesi, Yeni İngiliz Heykeli’nden bir akım gibi söz edilmesine yol açmıştır.
- Yeni İngiliz Heykeli, bir akım birlikteliği içinde olmayan sanatçıları kapsar.
- Tony Cragg (1949-), gerçek nesnelerle yaptığı düzenlemelerde kentsel ikonografiye başvurmuş, yapıtları İngiltere’de 1980’lerde atık malzemelere yeni bir estetik işlev kazandıran Punk hareketiyle de ilişkilendirilmiştir. Cragg, formika, plastik gibi yeni endüstriyel malzemelere yönelmiştir. Başta soyut düzenlemeler gibi görünen yapıtları içerik kaygısı taşır. Cragg, 1988’de Venedik Bienali’nde İngiltere’yi temsil etmiştir. Turner Ödülü sahibidir.
- Yeni İngiliz Heykeli’ni temsil eden sanatçılar arasında malzemenin çağrışımlarından çok, izleyicinin ruhsal algısına yönelen, Hint kökenli, spiritüelliği görünür kılmayı amaçlayan Anish Kapoor (1954-), soyut biçimlere yönelmiştir. Kapoor, biçimselliğe ilgi duymadığını, maddi dünyanın ötesinde duyumları çağrıştırmakla ilgilendiğini söyler. Kapoor, 1990 yılında İngiltere’yi Venedik Bienali’nde temsil etmiştir.
- Yeni İngiliz Heykeli’nin diğer temsilcileri arasında, Richard Wentworth (1947-), Alison Wilding (1948-), Julian Opie (1958-), Turner ödüllü Richard Deacon (1949-), Bill Woodrow (1948-) sayılabilir.
- 1980’li yıllarda ABD’nin sanat ortamında dikkat çeken Robert Gober (1954-), Ashley Bickerton (1959-), Jeff Koons (1955-), Haim Steinbach (1944-), Meyer Vaisman (1960-) gibi sanatçılar ise, sözü edilen İngiliz sanatçılar gibi zaman zaman endüstriyel ve atık malzemeye yönelmelerine karşın, heykelden uzaklaşan, nesneye yönelen yaklaşımlar sergilemiştir. 1980’lerin Amerikan sanatında nesnelerle heykeller iç içe geçmeye başlamıştır.

Köşe Lavabo, Robert Gober, 1984.
Robert Gober’in Duchamp’ın Çeşmesi’ne göndermede bulunan el yapımı lavaboları, nesne ile heykelin iç içe geçme eğiliminin başlıca örnekleri arasında sayılmıştır. Hazır ya da el yapımı nesne kullanımının esas olarak Duchamp ile kurulacak kavramsal ilinti ile okunabileceğini göstermiştir.
Fotoğraf: www.saatchigallery.com

New Hoover Convertibles, Green, Red, Brown, New Shelton Wet/Dry 10 Gallon Displaced Doubledecker, Jeff Koons, 1981-7.
Şeffaf plastiğin içinde, floresanlarla aydınlatılan elektrik süpürgeleri. Eser, Postmodern çağda makinenin kutsanması olarak yorumlanabilir. Pazarlama ve tüketimin eleştirisi olarak görülebilir. Eser, materyalist değerler, insanların aklını çelen reklamlar, ikna yöntemleri, arzu ve mülkiyetin manipülasyonu hakkında ironik bir gönderme olarak da algılanabilir. Koons, elektrik süpürgelerinin sonsuzluğu çağrıştırdığını söylemişti. Elektrik süpürgelerinin antropomorfik (insana ait özellikler taşıyan) bir nesne olduğunu, çünkü nefes alıp verdiklerini; cinsel girinti çıkıntıları ile çift cinsiyetli figürler olduklarını belirtmişti.
Koons, nesneleri düzenlemiş ama biçimlendirmemiştir. Koons, Duchamp ve Warhol’dan esinlenerek, tüketici ürünlerini sanki satılıyormuş gibi galeride sergiler. Bir galeride sergilendiği için ürünler bizi bir dükkanda gördüklerimizden farklı bir biçimde düşünmeye sevk eder.
Koons’un yapıtı geleneklerin dışında olduğu için üst anlatıya bir meydan okuyuştur; hem güzel sanatların hem de meta kültürünün bir örneğidir; geleneksel anlamda sanatsal ustalık sergilemez; estetik değer hakkında açık bir anlam iletmez ve bir sosyal anlam taşır gibi görünmez. Ama bizi her şeye farklı gözle bakmaya teşvik eder.
Fotoğraf:www.tate.org.uk
- Jeff Koons ile 1988 yılında yapılan bir söyleşiden:
“Sanatım, izleyiciyle iletişim kurmak adına her türlü yola başvurur. İzleyicinin ilgisini çekebilmek için her türlü hileye, ne gerekiyorsa, ama ne gerekiyorsa ona başvurmaya hazırım. En saf ve yüzeysel kişiler bile benim sanatım karşısında kendilerini tehdit edilmiş hissetmezler, karşılarında gördükleri şeyi anlayamadıkları, anlayamayacakları gibi bir his yaşamazlar. Bakarlar ve hemen onunla bir ilişki kurarlar. Ayrıca çok iyi eğitim görmüş, daha derinlemesine bakabilen bir kişi de yapıtlarıma bakıp, yaşadığımız kültüre nasıl bir katkıda bulunduğunu görebilir. İnsanları kendi kültürlerinden uzaklaştıran, onları bloke eden sınırları yok etmek istiyorum.” Koons, bu konuşmada Postmodernizm’in çifte kodlamasına gönderme yapmaktadır. - Jeff Koons, şöhretini adeta bir medya yıldızı gibi tasarlayarak 1980’lerin en çok tanınan ve satılan sanatçıları arasına girmiştir. İtalyan porno yıldızı Cicciolina ile evlenmiş, birlikte gerçekleştirdikleri erotik fotoğraflarla bir anda büyük şöhret olmuştur.

Michael Jackson and Bubbles, Jeff Koons, 1988.
Popüler kültür imgelerinden yararlanan Jeff Koons, izleyiciyle iletişim kurmak adına sıradanlık dahil her yola başvurduğunu, herkesin anlayabileceği ve zevk alabileceği türden sanat yapmak istediğini ifade eder.
Fotoğraf: www.forbes.com
- Postmodern dönemde yaşayan heykeller (Vücut Sanatı bölümünde) ve Joseph Beuys’un sosyal heykel kavramından da bahsetmemiz gerekir. Sosyal heykel, yaşadığımız dünyayı nasıl biçimlendirdiğimiz ve şekillendirdiğimizdir. İnsanın ve bir insan edimi olarak sanatın dünyayı yeniden biçimlendirebilen bir işlevi olmalıdır. Bu çerçevede her insan sanatçı ve her düşünce plastik bir anlama sahiptir. Beuys’a göre, insan düşüncesiyle, duyarlılığıyla, istemiyle, heykeldir: Kendini kuran, kendini yapan bir heykel.
- 1980’lerden 2000’lere uzanan süreçte kategorik olarak heykel başlığı altında ele alabileceğimiz yapıtlar, son derece sınırlıdır. Disiplinlerarası ilişkilerin ve kavramsal içeriğin ön plana geçmesi, ifade biçimlerinin çeşitlenmesine ve alışılagelmiş sınırların ortadan kalkmasına yol açmış, üç boyutlu üretimlerde heykel üretiminden çok, hazır nesne kullanımı ve mekana yayılan asamblaj ya da Enstalasyon türünde üretimler ağırlık kazanmıştır. Kavramsallığın ön planda olması, hangi alanda uzmanlaşmış olursa olsun sanatçıların, gerektiğinde heykel, resim, fotoğraf, video gibi farklı ifade biçimlerine yönelmelerine yol açmıştır ki bu da bize Postmodernizm’i tarif eder.
Leave A Reply