- Deneysel, sıra dışı, yerleşik anlayışa karşı çıkan eserleriyle tanınan heykeltıraş ve performans sanatçısı Joseph Beuys (1921-1986), sanatı sosyal bir olgu, bir değişim dinamiği, bir devinim çabası olarak algılamıştır.
- Beuys, birer ritüele dönüştürdüğü çeşitli performanslarında, sanatın bir süreç olduğu düşüncesini yansıtmıştır. Verdiği derslerini ve konferanslarını da birer sanat eylemi olarak düşünmüştür.
- 1962 yılında Fluxus hareketinin üyesi olan Beuys, sanatı toplumsal ideallerini dile getirebileceği bir alan olarak görmüştür.
- Fluxus ve Happening gibi eylemci sanatların katılımcılık yönündeki ısrarı ile demokrasinin gerçek anlamda işlerlik kazandığını öne sürmüştür.

Ölü Bir Tavşana Yapıtlar Nasıl Anlatılır, Joseph Beuys, Düsseldorf, 1965.
Beuys bu performansında ölü bir tavşana sanat anlatmanın, uygarlaşmış insana dert anlatmaktan daha kolay olduğunu ima ediyor.
Fotoğraf:sanatatak.com
- Beuys, Fluxus performanslarının anlık etkisinin çok ötesine uzanan Ölü Bir Tavşana Resimler Nasıl Anlatılır (1965) ve Amerika Beni Seviyor Ben De Amerika’yı (1974) gibi performansları ile yeni sanat anlayışının bireye, topluma ve doğaya yönelik duyarlılığını ifade etmiştir.
- Beuys’un sanatı 1968 olaylarından sonra giderek daha politik bir kimlik kazanmıştır.
- Almanya’da Yeşiller Partisi üyesi olan Beuys’un ortaya attığı sosyal heykel kavramı, daha iyi bir toplumsal yapının şekillendirilebileceği düşüncesinden hareket etmiştir.
- 1972 yılında Berlin’de çöpçülere yardım etmek için sokakları süpürmesi gibi performansları ile sanatı, toplumsal dönüşüme yönelik bir araç olarak kullanmıştır. 1973 yılında yazdığı bir makalesinde kötü bir sosyal sistemin baskılayıcı unsurlarını çözmenin, yalnızca sanatla mümkün olduğunu yazmıştır.
- Beuys, 1970’li ve 1980’li yıllarda Avrupa’da Avangard sanatın başlıca temsilcilerinden biri olmuştur.
- Beuys, 1974 yılında Almanya’dan ABD’ye gitti. Havaalanında bir ambulans onu bekliyordu. Keçeye sarılı Beuys, ambulansla galeriye gitti. Galeride parmaklıkların arkasındaki çakalın yanına üzerinde keçe, elinde eldiven ve bastonla girdi. Samanla kaplı yerde üç gün boyunca sekizer saat çakalla birlikte oldu. Üçüncü günün sonunda Beuys, çakalla dost olmuştu. Ambulans onu havaalanına götürdü, Beuys Almanya’ya döndü.
- Mitoman (yalan söyleme hastası) olduğu söylenen Beuys, İkinci Dünya Savaşı’nda uçağının Kırım Tatarları bölgesine düştüğünü; Tatarların kemikleri kırılmış olan Beuys’u iç yağı ile ovup, keçeye sararak iyileştirdiklerini; gerek bu yöntemin gerekse sanatın başlangıçta bir Şaman eylemi olduğunu belirtmiş, bu verileri performanslarında kullanmıştı.
- Beuys, 7000 çınar ağacının dikilmesi gibi projelere de katıldı.
- Enstalasyon ve Performans, izleyicileri daha açık yanıtlara teşvik ettikleri için ilişkisel sanat formlarıdır.
- Kavramsal Sanat/Feminist Sanat bahsinde söz ettiğimiz Carolee Schneemann (1939-), Interior Scroll adlıçalışmasını ilk olarak 1975 yılında New York’ta sergiledi. Çoğunluğu kadın sanatçılardan oluşan bir izleyici kitlesi karşısında, çıplak vücudu fırça darbeleriyle boyanmış halde izleyicilere kitap okudu. Daha sonra kitabı bir kenara bırakarak vajinasından bir kağıt çıkardı ve yüksek sesle okudu. Yılanların sembolizmi ile antik kültürlerdeki yer tanrıçalarıyla bağlantıları hakkındaki araştırmasıyla ilgili metin, feminist fikirleri işliyordu. Araştırmasında, geleneksel fallik yılan sembolizminin, kadın cinsel organı ile ilişkilendirildiği sonucuna ulaşmıştı.
- Performanslarda kadın sanatçıların kendi bedenlerine uyguladıkları şiddet, kadınların maruz kaldığı toplumsal baskı ve şiddetin bir metaforudur.

Marina Abramoviç ve Ulay, Saç Yapıtı, 1978.
Saç Yapıtı’nda bile, yedi ya da on saatten sonra saçla olan o bağlantı formel olarak vardır, aynı şeyi yapan iki beden vardır ama olayın içinde farklı deneyimler söz konusudur.
Fotoğraf:sanatkaravani.com
- Sırp performans sanatçısı Marina Abramoviç (1946-), 1970’lerden itibaren insan bedeninin ve aklının dayanıklılık sınırlarını irdeleyen performansları ile tanınmıştır. İlk dönem performanslarının büyük bölümünü 1976’da tanıştığı partneri Alman sanatçı Ulay (1943-) ile birlikte gerçekleştiren Abramoviç, sanatçı kimliği ve egosu üzerine odaklanan bu dönem performanslarının ardından 1988’de Ulay’dan ayrılarak bireysel performanslar yapmayı sürdürmüştür. Sanatçılar birlikte yaşayıp, birlikte çalışmışlar; yaşadıkları yerleri terk ederek göçmen gibi yaşamaya başlamışlardır. Sürekli hareket halinde olmanın getireceği yoğunluğu tecrübe etmeyi amaçlamışlardır.
- Abramoviç performansın evrelerini şöyle sıralamıştır: “Önce bir fikir geliştirilir, hazırlıklara başlanır, mekan bulunur, teknik koşullar nedir öğrenilir, performansı kaydetme olanakları araştırılır. Belli bir zaman ve mekanda karar kılındığında, kendi tasarımın olan o zihinsel ve fiziksel kurgunun içine girerek, performansa başlanır. O rasyonel başlangıçtan sonra öyle bir an gelir ki, yapıtın kendisiyle özdeşleşmeye başlarsınız, yapıtın kavramıyla tam anlamıyla bir özdeşleşme söz konusu olur, rasyonel kontrolü, bilinci yavaş yavaş yitirmeye başlarsınız. Bazen sonuna doğru neler olduğunu hatırlamazsınız. Performansın en önemli evresi olan bilincin yitirilmesi anında, kendi sınırlarınla yüzleşmeye başlarsın. Doğaçlama yapmak mümkündür. Ulay ile ikimiz için daima farklı bir süreç olmuştur, tamamen kişisel bir süreç yaşamış oluruz. Performanstan sonra kendimizi bomboş hissederiz, sanki hiçbir duygu kalmamıştır. Sonra videoyu, fotoğrafları görürüz ama hiçbir belge size o anda yaşananı veremez. Belgeleme sırasında o yoğunluk kaybolmuştur, elinizde anısından başka hiçbir şey kalmamıştır.”
Abramoviç’in çağdaş dönemde gerçekleştirdiği performansları ise Çağdaş Sanat bölümünde paylaşacağız.
2 Comments
Merhabalar..
Ben dijital basım olarak çıkan IV. CEMRE DERGİSİ koordinatörüyüm. Bu sayımızın konusu olan Fluxus ve Joseph Beuys hakkında, sizin de bu çalışmanızın Joseph Beuys kısmını dergimizde yayınlamak isterim. Geri dönüş yapar ve onay verirseniz çok seviniriz..
(Kaynak ve yazar belirtme ritüelimiz vardır o konuda bir kuşkunuz olmasın )
Sevgiler…
Burak ADNAN
Burak Bey merhaba,
Onur duyarım, teşekkür ederim.
Selamlar,
Füsun Kavrakoğlu