- İtalyan Luigi Nono’nun (1924-1990) 1984 de yazdığı Prometeo adlı operasının özelliği, içinde hiçbir sahne etkinliği olmayışıdır. Yapıtlarının çoğu korolu ve insan sesi ile elektronik seslerin karışımı ortamlardır.
- İtalyan besteci Luciano Berio (1925-2003), müzik tiyatrosu olarak anılan; ses, metin ve jestlerin iç içe örüldüğü yapıtlarında konser salonu sahnesine, tiyatro nitelikleri taşımaktadır. Berio’nun bu tür eserlerinde solist, yalnız çalgısının ustası değil, dramatik yetkinliğe de sahip olmalıdır. Piyanistin kusursuz bir tekniğe ve üstün bir el çabukluğuna sahip olması, jestleriyle bir anlatım getirmesi ve ayaklarını da kullanması gerekir.
- Amatör obuacı ve elektronik müzik bestecisi Emmanuel Ghent (1925-2003), 1960’larda bestelerinde bilgisayar kullanmaya başladı, insan sesini sentezledi. 1970’lerde bilgisayar teknolojisindeki gelişmelerle müzik ve ışıklandırmayı, daha sonra da müzik, dans ve ışıklandırmayı senkronize etti.
- 1955 yılında bir mucize oldu. George Balanchine (1904-1983) ve Lincoln Kirstein (1907-1996), New York City Ballet’ye ilk Afrikalı-Amerikalı dansçıyı kattılar: Arthur Mitchell (1934-). Balanchine’in koreografisini özellikle Mitchell için yaptığı Agon ve A Midsummer Night’s Dream ile başlayarak Mitchell 15 yıl boyunca kumpanyanın baş dansçısı oldu.
- 1960’larda Afrikalı-Amerikalıların dans alanında ürettikleri eserler “etnik sanat” fikrinin ötesine geçecek şekilde değerlendirilmeye başlandı. Catherine Dunham, Pearl Primus gibi ilk nesil Afrikalı-Amerikalı dansçılar konularını daha çok kökenleri ile ilişkilendirdikleri Afrika, Karayipler gibi yörelerden almışlar iken Alvin Ailey (1931-1989), Rod Rogers (1937-2002), Eleo Pomare (1937-2008) gibi yeni neslin temsilcileri daha çeşitli konular üzerine çalışmıştır.
- 1969 yılında, Dr. Martin Luther King Jr.’ın ölümünden kısa bir süre sonra, Arthur Mitchell ve Karel Shook (1920-1985), The Dance Theatre of Harlem’i kurarak, beyaz olmayanların geleneksel “beyaz” balelerini sergilemeleri için bir ortam yarattılar. Burası aynı zamanda profesyonel dansçılar için bir nüve oluşturdu: tüm disiplinlerden sanatçıların ziyaretine açık, provaların izlenebildiği, günümüzde de devam etmekte olan bölge halkına uygun fiyattan kaliteli eğlence imkanı tanıyan bir kültür kurumu oldu.
- 1960’larda Brezilya’da Augusto Boal (1931-) tarafından kurulan Ezilenlerin Tiyatrosu, gösteri tiyatrosundan farklı, seyircilerin aktör olduğu (spect-actor) deneysel bir tiyatrodur. Boal bireylere, ezilenlere, seslerini duyurabilmeyi, herhangi bir durumla yüzleşmeyi ve onu analiz edebilmeyi öğretmek için bir düzenek geliştirmişti. Tiyatrosu önemli toplumsal ve güncel meselelere dayanır. Vatandaşlar önceden yazılmış bir senaryoyu canlandırmaktan ziyade doğaçlama yaparak dileklerini, ihtiyaç ve arzularını dile getirirler. Boal için tiyatro bir bilgi biçimi olduğu kadar toplumu dönüştürme aracıdır da. Onun bakış açısına göre, tiyatro bize öylece durup gelişini beklemek yerine geleceğimizi inşa etmekte yardımcı olabilir. (Boal’ın aynı adı taşıyan kitabı Boğaziçi Üniversitesi Yayınları’nda vardır.)
- Postmodern dans konusunda çalışmaları olan dans tarihçisi Sally Banes (1950-), Postmodern dansa giden yolu hazırlayan avangard modern sanatçılar arasında, Postmodern kuşağın önde gelen dansçıları olarak Merce Cunningham, James Waring ve Anna Halprin’i sayar.
- 1952 yılında, Cage ve Cunningham’ın Black Mountain’daki multimedya etkinliği ve sonrasında yapılan Happeningler Postmodern dansın başlangıcı sayılabilir.
- Happening bölümünde bahsettiğimiz Claes Oldenburg ile sonradan eşi olan Pat Muschinski’nin, New York, Greenwich Village’daki Judson Memorial Kilisesi’nde 1960 yılında sergiledikleri Snapshots from the City adlı Happening de başlangıç noktaları arasında yer alır.
- Sally Banes, 1950’ler boyunca, hatta Cunningham’ın işlerinde bile, Modern dans estetiğinin hakim olduğunu söyler.
Modern dans estetiği:
Belli bir üslup ve materyalle kurulmuş,
Belli dizgelerle çalışan,
Belli bir ifadeci işlev taşır.
- Sally Banes, Postmodern dansın gelişimini 1960’lara, New York’taki Judson Kilisesi’ne yerleştirir ve kısa zamanda buradan sanat galerilerine, çatı katlarına, oradan başka kiliselere ve genelde sahnesi olmayan mekanlara yayıldığını söyler.
- 1960’ların ilk yıllarındaki deneysel dans, demokratik çoğulculuk ruhuyla yaratılmış, Minimalizm’den multimedyaya uzanan bir çeşitlilik gösteriyordu.
- Banes, Modern ifadeci gelenekten kopuşu ve Postmodern dansı başlatan hamlenin, 1962-1964 yılları arasında Cunningham Studio’da Robert Dunn’ın (1928-1996) verdiği koreografi derslerinde doğduğunu ve New York, Greenwich Village’daki Judson Memorial Church’te kurulan Judson Dans Tiyatrosu’nda geliştiğini söyler. Dunn, duyguların bedenler ve ritimler yoluyla ifade edilebileceğini düşünen Modern dansın önemli eğitmenlerine (Louis Horst, Doris Humphrey gibi) meydan okur. Dunn’ın hedefi dansı, müzik, resim, heykel, Happening, edebiyat gibi diğer sanat dalları ile buluşturmaktı. Bu eklektizm, geniş bir yelpazede çeşitlilik gösteren denemelere yol açtı. Reddedilen ifadeci estetikti.
Dans alanındaki deneysellik:
Happening dünyasında olup bitenler,
Sanat formlarını karıştırarak yapılan sanatsal denemeler,
Gerçek dünyadan materyallerle ve rastlantı unsuruyla yapılan çalışmalar,
Konvansiyon dışı mekanlar,
Değişken zaman faktörlerini kapsamıştır.
- Michael Kirby, Postmodern dansın hareketi müzik olarak düşünmekten vazgeçtiğini; anlam, karakterizasyon, duygu durumu gibi unsurlarla ilgilenmediğini; ışık ve kostümü ise sadece işlevsel olarak kullandığını yazmıştır.
- Postmodern dönemde üretilen pek çok dans çalışmasında, özellikle Twyla Tharp ve Laura Dean’in işlerinde Postmodern mimarinin asal özellikleri görülür: Saflık ve birlik öğretilerinden uzak duran; öğrenilmiş ve eklektik bir tarihselcilik; Modernist avangartlarla orta sınıfa ait ana akım arasındaki asırlık uçurumu kapatma gayreti…
A Midsummer Night's Dream, Agon, Alvin Ailey, Alvin Ailey American Dance Theater, Anna Halprin, Arthur Mitchell, Augusto Boal, Black Mountain, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, Çağdaş Sanat, Çağdaş Sanata Varış, Catherine Dunham, Claes Oldenburg, Cunningham Studio, dans, Doris Humphrey, Dr. Martin Luther King Jr., Eleo Pomare, Emmanuel Ghent, etnik sanat, Ezilenlerin Tiyatrosu, George Balanchine, gösteri tiyatrosu, Greenwich Village, ışıklandırma, James Waring, Judson Dans Tiyatrosu, Judson Kilisesi, Judson Memorial Church, Judson Memorial Kilisesi, Karel Shook, Laura Dean, Lincoln Kirstein, Louis Horst, Luciano Berio, Luigi Nono, Merce Cunningham, Michael Kirby, Minimalizm, Modern dans estetiği, Müzik, müzik tiyatrosu, New York, New York City Ballet, Pearl Primus, Postmodern dans, Robert Dunn, Rod Rogers, Sahnede Postmodernizm, Sally Banes, spect-actor, The Dance Theatre of Harlem, Twyla Tharp
Leave A Reply