Ülkemizde Çağdaş Sanat’a büyük bir ilgi olduğunu düşünüyorum. Bu işte de başı İstanbul çekiyor. Bu düşüncem biraz da rakamlardan kaynaklanıyor. Şöyle ki:
- 5 Eylül – 1 Kasım 2015 tarihleri arasında düzenlenen 14. İstanbul Bienali 545 bin izleyiciye ulaştı.
- Aralık 2015’te ABD’nin önemli sanat platformlarından New York merkezli, sanat, teori, eleştiri ve haber sitesi Artsy’de yayımlanan “15 Sanat Şehri” listesinde İstanbul, güncel sanat alanında dünyanın en etkin ve ilham verici 15 kenti arasında 12. sırada yerini aldı.
- Yine Artsy, 2016 yılı başında Avrupa’nın en etkili 20 genç küratörünü belirledi. İlgili listede Türkiye’den Övül Durmuşoğlu, Fatoş Üstek ve Defne Ayas yer aldı.
- 36 mekana yayılan 14. İstanbul Bienali’nin İstanbul Modern’de yer alan Kanal başlıklı sergisi, ABD menşeli Blouin Artinfo dergisi tarafından 2015’in en iyi müze sergileri arasında gösterildi.
- 12-15 Kasım 2015’de gerçekleştirilen, 10. yılını kutlayan Contemporary Istanbul fuarını 84 bin kişi ziyaret etti. Eserlerin %64’ü satıldı.
- Çağdaş Sanat Piyasası 2014-2015 Raporu’na göre, çağdaş sanat müzayedelerinin cirosu 1.76 milyar dolar oldu. Türkiye, Çağdaş Sanat müzayedelerinde en fazla gelirin elde edildiği 15 ülke arasında. İlk üçte ABD (650 milyon dolar), Çin (542,8 milyon dolar) ve İngiltere (410 milyon dolar) var. Türkiye 6,5 milyon dolarla kişi başı milli geliri çok daha yüksek ülkelerin önünde yer alıyor.
- Yine aynı raporda eserleri en pahalı 500 sanatçı listesinde Türkiye’den üç sanatçının adı geçiyor: Kemal Önsoy, Selma Gürbüz ve Cana Tolon.
- 4-6 Eylül 2015 tarihlerinde üçüncüsü düzenlenenuluslararası Çağdaş Sanat fuarı ArtInternational’ı üç günde 2000’i koleksiyoner olmak üzere 32 bin 383 kişi gezdi. 27 ülkeden 87 galeri ve 400’den fazla sanatçıyı İstanbul’da buluşturan fuarın bu yılki toplam satış rakamı ise 30.2 milyon dolar olarak açıklandı.
Çağdaş Sanat eserlerinin hangi yollardan geçerek oluştuğunu; eserlerin arkasındaki felsefenin ne olduğunu; günümüz sanatçılarının nelerden etkilendiğini, bunların hangi aşamalardan geçtiğini ve nelerden etkilendiğini anlayabilmek için sadece günümüze değil, 1800’lü yıllara gitmek gerekiyor.
Zamanın ruhu, sözcüklerin de ruhuna yansır. Freud’un “die Besetzung” terimi, İngilizce psikanaliz literatüründe ve daha sonra Anglosakson düşünce dünyasında “cathexis” terimine dönüşmüştür. Cathexis, psikanalizde, bir etkinliğe, nesneye veya görüşe bağlanan duygusal önem, ya da ruhsal enerji yüküdür. Elektrik enerjisine benzer bir şekilde ve bağlı olduğu durumların dışında, bir nesneden diğerine, bir bölgeden bir başkasına akabilir, yer değiştirebilir. Zaman içinde cathexis de yerini “investment”a bırakmıştır. Investment, bir yatırım eylemini ifade eder. Freud’un kavramının eylem hali olan bezetsen, to occupy’a (işgal etmek) dönüşmüştür. Psikiyatr Dr. Cemal Dindar, zamanın ruhunun, küresel ölçekte bir kurama nasıl sızdığını bu örnekle anlatmış. Neoliberal ideolojinin paranın diline tahvil ettiği besetzen, to occupy, ideolojik olana karşı küresel bir direnç geliştirdiğinde yeni bir siyasal söylemin ortaya çıktığını belirtmiş: “Occupy Wall Street.” Sigmund Freud (1856-1939) ile başlayan terimin 2011 yılında bizi siyasi bir söyleme taşıması zamanın ruhu ile oldu diyebiliriz.
Katılım rakamlarıyla ilgili olduğumuzu; yapılan alım-satımlarla bu işe yatırım yaptığımızı; İstanbul’un bir sanat şehrine dönüştüğünü; küratörlerin seçiminin doğru yapıldığını; bu konuya emek vererek sanatçılarımızı dünyaya tanıtmaya başladığımızı düşünüyorum.
İlgili olduğumuz konunun ana hatlarıyla olsun bilinebilmesini sağlamak için bu dosyayı hazırlamaya 2013 yılında başlamıştım. Artık günümüze geldik.
Leave A Reply