Çin’ de yazılı edebiyat ve eğitim kurumlarının varlığı MÖ 2000’ lere uzanır. Detaylı kronikler tutulması, eğitime olan ilgi, klasik Çin felsefe okullarının doğuşu, hayatın problemlerini çözmek adına farklı yönlerden düşünebilme yeteğinin yanısıra farklı çözümler önerebilme serbestisi ve eğitimi en başından beri bir devlet hizmeti olarak görmek Çin’i diğer ülkelerden ayıran özelliklerdir. Eğitimin temel amacı, hükümetler üzerinde daima ordu komutanlarından daha etkili olan, devlet memuru yetiştirmektir. Eğitimin kapsamı ise, eğitimi mümkün olduğunca yaygın hale getirmek değil, yetenekli az sayıda kişiyi, çok iyi eğitmek olmuştur.
MÖ 125 yılında kurulan ulusal üniversiteye kayıtlı öğrenci sayısı MS 2. yüzyılda 30 bin kişi olmuştu. Çin üniversitelerine Japonya ve Kore’ den de öğrenciler gelmişler ve Çin etkisini ülkelerine taşımışlardır. Kütüphanelere de çok değer verilmiş, başkent bir şehirden diğerine taşındığında en önemli işlerden biri hanedanın kütüphanesinin taşınması olmuştur. Kağıt yapımının MS 1. yüzyılda, basım işinin 9. yüzyılda başlanması çok sayıda kitap üretilebilmesini ve çok sayıda kişinin bilgiye ulaşabilmesini sağlamıştır.
Eğitmenlerin seçimi ve sınavların yönetilmesine, eğitmen yetiştirme ve okul açma işlerinden daha fazla önem verilmiştir. Kamu personeli seçme sınavları MÖ 2. yüzyılda başlatılmış, üç aşamalı sınav içerikleri zamanın gereklerine göre ayarlanmıştır. Sınavları geçenlere verilen dereceler günümüzdeki lisans , lisansüstü ve doktora dereceleri ile mukayese edilebilir düzeydedir. Lisans seviyesindeki sınavlar kasabalarda açılır ve sınavı geçenlere “çiçek açan yetenek”, lisans üstü seviyesindeki sınavlar bölge merkezinde açılır ve başarılı olanlar “takdir edilmiş adam” ünvanını alırlar, doktora seviyesi sınavları üç yılda bir başkentte açılır ve kazananlara “yüksek eğitmen” sıfatı layık görülür, bunlar arasında en yüksek notu alanlar prestijli Hanlin Akademisi’ne kabul edilirdi. Bu, bir eğitmenin düşleyebileceği en yüksek mertebe idi.
Sınav değerlendirmelerinin adil olması için sınava giren kişinin adı sınav kağıdın üzerinde yer almaz, günlerce süren sınavlarda aday, küçük bir odaya alınarak çevre ile tüm irtibatı kesilirdi. Sınavlara girenlerin, genelde, ancak % 1’ i sınavı geçebilir ama elenmemiş olmak iyi bir iş, yükselme imkanı, sadece kişiye ve ailesine değil adayın geldiği bölge için de gurur kaynağı olurdu. Doktora derecesi kazanalar tüm ülkede tanınır, evi kutsal bir yer gibi ilgi odağı olurdu. Çin toplumu için sınıfsız bir toplum denemezdi ama sınavlar herkese açıktı ve öğretmenler toplumda en saygı gören sınıftı. Doğum ile gelen ayrıcalıklardan çok, yetenek, kişinin toplumdaki yerini belirlerdi. Eğitim, toplumda yükselmenin anahtar kelimesiydi. Sınavlara girişte yaş kısıtlaması yoktu, elenen tekrar sınava girebilirdi. Elemeleri geçebilmek uzun yıllar çalışmayı gerektirirdi. Ailesi adayı mali olarak destekleyemiyorsa bazen tüm mahalle/köy gelecek vaat eden adayı destekler bu onura kavuşabilmek için hep birlikte gayret ederlerdi. Eğitimli kişilerin, karakterinin, düşünce ve davranışının da üstün olacağına inanç tamdı.
Yazılı dilin, eğitimin ve geleneğin koruyucusu olan bu iyi eğitimli, en yüksek dereceli devlet memurları, emperyal Çin’in yönetici sınıfı mandarinler olarak anıldılar. (Jurgen Habermas, siyasi yazılarında otoriter, irrasyonel ya da antidemokratik bulduğu tutumlar için ‘’ mandarin zihniyeti’’ terimini kullanır. Aslında, mandarin, Batı tarafından aşağılayıcı bir terim anlamını hep taşımıştır.)
Bu güçlü sistem sadece sınavlarda önemsenen konulara odaklanmayı da beraberinde getirdi. İlk zamanlarda, önemsenen konular geniş iken, sonraları edebi yetenek ve klasikler hakkında bilgi sahibi olmaya indirgendi, sanat, müzik, bilim ve aritmetik önemsenmez oldu. Konfüçyüsçülük, Taoizm ve Budizm’in kitapları “klasikler” olarak kabul ediliyordu. Zaman içinde sadece Konfüçyüs’ün öğretisine odaklanıldı. Edebi yazı yazmada da zaman içinde biçim , içerikten daha önemli hale geldi. Böylece meşhur Çin eğitim sistemi günün gerekleri için yetersiz hale gelmeye başladı.
1852’ de Katolik misyonerler papaz yetiştirmek için okullar kurdular. Bunları Protestan misyonerler ve Amerikalıların açtıkları okullar izledi. Hıristiyan okulları anaokulundan üniversiteye kadar tüm seviyelerde eğitim vermeye başladılar. Bu okullar kızların da eğitim almasında, müzik ve beden eğitimine önem verilmesinde öncü oldular.
Batı’ nın etkisi ve Japonya’ nın yükselişi eğitimde reform yapılması gereğini Çin’ de hissettirdi.
1861 yılında hükümet Pekin ve Kanton’da birer yabancı diller okulu açtı ve 25 yıl sonra Çin, yurtdışındaki üniversitelere öğrenci göndermeye başladı. 1902’ de Pekin Ulusal Üniversitesi kuruldu. 1903 yılında eğitim sistemi değiştirildi, 1905’ te eski sınav sistemine son verildi. 1910 yılına kadar her bölgede, en azından göstermelik, birer üniversite kuruldu. 1912’ de Cumhuriyetin kurulması ile batılılaşma, modernleşme çalışmaları başladı, en azından dış görüntü olarak Amerikan okulları örnek alınmaya başladı. Çin Rönesansı denen bu dönemde yeni kitaplar ve süreli yayınlar arttı. Bu dönemde yapılan en önemli reform Çin dili ile ilgili idi. Yazı dili – konuşma dili arasında büyük farkı gidermek için yazı dilini klasik stilden kurtarıp günlük konuşma dili ile eşitlediler. Ders kitapları yeniden konuşma dilinde yazılarak öğrenme daha kolay hale getirildi. Eğitimin yaygınlaştırılması, okuryazarlığın arttırılması ana gayelerden biri oldu.Bu reformlarda başı çekenlerden biri Amerika Birleşik Devletleri’nde eğitim görmüş Hu idi ve Çin klasiklerinin de konuşma diline çevrilmesine önayak olarak herkes tarafından anlaşılmasını , modern araştırma metodları ile yeniden değerlendirilmesini sağladı. Diğer reformcu, Yen, Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransa’ daki Çinliler arasında bulunan ve evleri ile haberleşebilmeleri için yurttaşlarına konuşma dilinde basit mektuplar yazmayı öğreten kişi idi. Mektup yazmayı başarabildiklerini görenler ve Yen, savaş sonrası ülkelerine döndüklerinde eğitimin yaygınlaşması için emek harcadılar ve hükümetten de destek gördüler. Eğitime ilgi arttı ama politik çalkantılar ve iç savaş gelişmeyi yavaşlattı.
Leave A Reply