İhtilaflı topraklar, sınır ihlalleri, kim bizi öldürdü, biz kimi öldürdük, dış düşmanlar/iç düşmanlar, etnik temelli nefret, din temelli nefret…düşmanı olmayan bir halk var mı?
Düşmansız yapamayız. Bu ihtiyaç insanın özünde vardır. İnsan mağlup etmesi gereken’e ihtiyaç duyar.
Kendimizi sadece bir Öteki’nin varlığında tanıyabiliriz.
Düşman sahibi olmak, kimliğimizi tanımlama açısından; kendi değer sistemimizi ölçebilmek için; kendi değerimizi sergilemek açısından önemlidir ve düşman yoksa onu üretmek gerekir, diyor Umberto Eco.
Dolayısıyla düşmanı üretme süreci yaşanır.
Düşmanı yaratırken tekrar tekrar başvurulan modeli, örneklerle, özetliyor.
Stalin dönemi mahkemelerinde önce düşman imgesi inşa edilir, sonra kurban o imgede kendini görmeye ikna edilirdi.
Düşman bizden farklıdır ve bizimkilerden farklı adetlere göre davranır.
Yabancı, farklı olandır. Farklı olmaları, tehditkar olduklarının belirtisidir.
Barbar tanımlaması dil ve dolayısıyla düşünce kusuruna işaret eder.
Anglosaksonlar, kurbağa yiyen Fransızlardan; Almanlar, sarmısağı fazla yiyen İtalyanlardan tiksinir.
Düşman çirkin olmalıdır.
Güzel olan iyi olanla özdeşleştirilir. Güzelliğin en temel özelliklerinden biri Ortaçağ’da integritas denen bütünlüktür. Yani o türün ortalama bir temsilcisi olmak için gerekli olan her şeye sahip olmak. MS 5. yüzyılda Avrupalı için Atilla; 10. yüzyılda Roma Kilisesi taraftarı biri için Bizanslı integritas’dan yoksundur.
Zenciler, farklı ten rengi ve fiziki özelliklerinden ötürü çirkindir.
Düşman daima kötü kokar.
Bir 20. yüzyıl yapıtında, bir Alman’ın, bir Fransız’dan daha fazla dışkı ürettiği, kokusunun da daha kötü olduğu yazılıdır.
Bir Hıristiyan’a göre, Serazenler (Araplar ve tüm Müslümanlar) ve Yahudiler de kötü kokar.
Düşmanın kilisesinde mumlar içyağı kokar.
Leşle beslenen Çingeler de tabii ki kötü kokar.
Bir Batılı için, Sovyetler döneminde Moskova metrosu hayvani kokularla doludur.
Düşman daima sapkındır.
Şeytanın zenci görünümünde olması çok faydalıdır.
Şeytan siyah bir köpek de olabilir. Sapkınlık ve karanlık böylece biraraya gelir.
Farklı inançlar, dinler diğerleri tarafından tabii ki sapkınlıktır.
Düşman karanlıkta çalışır.
Lambalar, orada gerçekleştirilecek iğrençliklere ışığın tanıklık etmesini önlemek için, söndürülür.
Düşman alt sınıftandır.
Her şeyi buruşuk, yırtık, pis ve lekelidir.
Fahişeler ile cinsel ırkçılık evrenine de gireriz.
Antikçağ’dan beri, Ortaçağ’ın tamamı boyunca ve modern zamanlara kadar kadınlar şeytan olarak gösterilmiştir. Şeytan onların zihinlerini, inançları zayıf olduğu için, ele geçirmekte zorlanmaz.
Mizojini (kadından nefret), cadılar ve büyücüler ile halk inanışlarında yerini alır.
Düşman hastalık bulaştırandır.
14. yüzyılda Fransa’da cüzamlılar suları, çeşmeleri, kuyuları zehirleyerek halkın tamamını öldürmeye çalışırlar.
Cüzam bulaştıranlar otomatik olarak Yahudiler ve Serazenler ile bağdaştırılır.
Böylece, Batı için üç geleneksel düşman tipi, cüzamlı, Yahudi ve Serazen, başka bir düşmanlık başlığı altında da toplanmış oluyordu: sapkınlar.
Avrupa Birliği dışından olan göçmenler, farklı davranan, göçtüğü ülkenin dilini iyi bilmeyen yeni bir düşman türüdür. Göç dalgalarına duyulan korku Batı’da gitgide artmaktadır.
Etik, herhangi bir düşmanımız yokmuş gibi davranmaya çalıştığımızda değil, onları anlamaya ve kendimizi onların yerine koymaya çalıştığımız zaman ortaya çıkar, diyor Eco.
Ötekini anlamaya çalışmak, farklılığını inkar etmeden, görmezden gelmeden, klişesini yok etmek demektir.
Savaşın kaçınılmaz olması, düşmanın kişileştirilmesinin ve inşa edilmesinin kaçınılmaz olması anlamına gelir.
Böyle olunca, düşmanı inşa etme süreci yoğun ve sürekli olmak zorundadır.
Düşman, bizden olmayandır.
Yararlanılan Kaynak
Umberto Eco’nun Eylül 2014’de Doğan Kitap tarafından Düşman Yaratmak adı altında yayımlanan, 2008-2011 yılları arasında çeşitli kongrelerde sunulan makalelerinden bir derleme.
Benim yararlandığım ise Düşmanı İnşa Etmek adlı 2008 yılında Bologna Üniversitesi’nde verilmiş, bir yıl sonra da yayımlanmış olan konferansın notları.
Leave A Reply