“Yetkililere teslim olduklarında Hanawon’da sorguya çekilmiş, parmak izi vermiş, bir sürü fiziksel ve ruhsal muayeneden geçmiş ve sekiz hafta orada kalmışlardı. Kuzey’den kaçıp gelen herkes oraya gönderiliyordu. Güney Kore hayatına uyum sağlamak için ders görmüşlerdi…Ortaokul çocuklarından İngilizce dersi alıyorlardı. Devlet onlara birer banka hesabı açmış, barınma ödeneği bağlamış ve doğru dürüst hiçbir restoranda geçmeyen yemek kuponları vermişti.”
“Kuzey Kore’de suç devlet izniyle işlenen bir şeydi; mutlak bir gereklilikti. Bir şekilde karnın doyuyorsa bu yasadışı işler sayesinde oluyordu. Burada, Seul’de ise suç bambaşka bir şeydi…Artık doldurmaları gereken bir döviz kotası yoktu.”
“Bize robot diyorsunuz. Emirle yaşayan zombiler olduğumuzu söylüyorsunuz. Ama biz zorluk nedir biliriz. Hayatta kalmak nedir biliriz.”
“Pyongyang’da elektrikler kesildiğinde yanmaya devam eden tek ampul üniversitedeki Kim Il-sung heykelini aydınlatan ampuldü….Işıklar kesildiğinde yurt koğuşlarından çıkıp aşağı iner ve hep birlikte Büyük Lider’in ayakucuna oturup kitaplarını okur, ondan yayılan ebedi ışığın altında ders çalışırlardı.”
“Kuzey, bir kabadayılık, rüşvet, zulüm ve cinayet diyarıydı.”
“Kim makyaj yapar, size söyleyeyim mi? Kaçırılıp Pyongyang’a getirilmiş ve parti büyüklerine peşkeş çekilen yabancı kızlar makyaj yapar.”
“Bugün bir otobüsün yaşlı bir kadın yolcuyu almak için durakta durmasını izledim. Otobüs yana eğildi ve kadın kolayca içeri adımını atabildi. Kuzey’de insanın önünde eğilecek bir makine asla üretilmez.”
George Orwell Arkadaşımdı, Adam Johnson, Yüz Yayınları, 2017. Sayfa 218, 219, 222-226, 228, 236, 253.
Leave A Reply