Nazi Almanya’sı, doğanın korunmasına ve organik tarımın yaygınlaşmasına yönelik yasalaşma faaliyetleri yapmıştır.
Reich Hayvanları Koruma Yasası 1933,
Reich Avcılık Yasası 1934,
Reich Doğa Koruma Yasası 1935. Bu üç yasa, dünyadaki ilk kapsamlı ulusal ekolojik projenin parçalarıdır. Hayvanlara her türlü kötü muamele ve hayvanların bilimsel araştırmalar için deneylerde kullanılması yasaklanır, avlama konusunda kesin sınırlamalar getirilir, vahşi hayatı ve ormanları korumaya yönelik kurallar belirlenir, kırsal hayatım korunmasına yönelik düzenlemeler yapılır. Biyodinamik/antroposofik tarım teşvik edilir. Bu yöntem, toprağı, bitkileri ve hayvanları birbiriyle ilişki içinde bütünsel bir bakışla değerlendiren bir organik tarım yaklaşımıdır. Nazi iktidarından önce de Prusya ve bazı eyaletlerde benzer özelliklerde yasalar yürürlüktedir (1).
Mottolarından biri Kan ve Toprak (Blut und Boden) olan Nazi iktidarı için doğanın korunması tam anlamıyla ulusal bir meseledir. Slogan, mutlak bir saflık ve bozulmamışlık idealini vaaz eder: Saf bir ırk ve doğal hali bozulmamış, saf topraklar birbirinin varlığını garanti altına alır. Kan ve Toprak, kılıç ve başak yerleştirilmiş gamalı haç Svastika ile betimlenirdi. Nazi ideolojisi modern dünyayı bozulma içinde görür ve Alman köylüsünü ırkın bozulmamış kaynağı olarak kabul eder. Köylüye böylesi ayrıcalıklı bir konum verilmesi 1930’larda Nasyonal Sosyalizm’in köylü desteği sağlamaya yönelik arayışlarıyla da ilgilidir. Köycülük akımı, dünyada birçok milliyetçi akım üzerinde etkili olmuştur. Kan ve Toprak mottosu, savaş döneminde Nazi rejiminin işgal politikalarını, kendi topraklarında ve işgal ettiği bölgelerdeki iskan, soykırım ve öjeni (sağlıksız ceninleri ayırıp, sağlıklı ceninler yetiştirmenin yollarını arayan bir toplumsal felsefe) uygulamalarını meşrulaştırmaya yarayan bir araç işlevini görür. Ari ırk ülküsüyle iç içe geçmiş olan bir toprak ideali, organik tarıma yönelen politikaları tetikler. Suni gübreye şüpheyle yaklaşılır; gübre olarak kompost kullanımı tercih edilir (2).
Heinrich Himmler (1900-1945), SS birlikleri için organik çiftlikler kurdurtmuştur. Biyolog Ernst Haeckel (1834-1919), ırk sağlığı için öjeninin gerekli olduğunu, Nordik ırkın üstünlüğünü savunur; ırkların melezleşmesine ve özel olarak Yahudilere karşı tezleri vardır. Haeckel, politikayı uygulamalı biyoloji olarak tanımlar. Ekoloji teriminin de mucididir. Çevrenin korunması ve soykırım son derece uyumlu, birbirini destekleyen politik öncelikler olarak var oldular. R. W. Darré, Gıda ve Tarım Bakanı olmadan önce, 1930 yılında yazdığı kitapta “Bahçedeki bitkileri kendi haline bırakan kişi bahçeyi yabani otların sardığını ve bitkilerin en temel karakterlerinin bile değiştiğini görür. Bir bahçıvanın değiştirici iradesi gereklidir. Bu bahçıvan, büyüme için uygun koşulları sağlayarak ya da zararlı etkileri uzak tutarak ya da her ikisini de yaparak özen gösterilmesi gerekene özen gösterir ve daha iyi bitkileri besin, hava, ışık ve güneşten yoksun bırakacak yabani otları acımasızca yok eder,” demiştir. Nazi Partisi’nin önemli isimlerinden Rudolf Hess (1894-1987) ve Fritz Todt (1891-1942) da organik tarımla, doğanın ve hayvanların korunmasıyla yakından ilgiliydi. Hermann Göring (1893-1946) ise organik tarıma mesafeliydi (3).
İkinci Dünya Savaşı’nın kısa vadede verim artışı gerektirmesi organik tarıma köstek oldu. Savaş ekonomisi çevrenin korunmasını imkansız kıldı. Hayvan deneyleri için üniversitelere izin verildi.
Naziler, Açlık Planı (der Hungerplan) olarak adlandırılan program ile bir yandan Alman Ordusu ve nüfusunun iaşesini iyileştirmeyi hedeflerken, işgal bölgelerinin nüfusu ve “istenmeyen unsurları” yetersiz beslenmeye maruz bırakarak kitlesel imha gerçekleştirdiler. Bu programa göre Yahudilerin yumurta, tereyağı, et ve meyve satın almaları yasaktı. Polonya Yahudilerinin hakkı günde sadece 184 kaloriydi (4).

Nazilerin ekoloji kanunları günümüzün Yeşil hareketleriyle paralellik arz eder ama Nazizm’in politik hedefleri ile iç içe olduklarını unutmamak gerekir. Irkçı ve soykırımcı öncelikleri gözetir, bu politikalara kapı açar, onları rasyonelleştirir, doğallaştırır. Hayvanlara eziyet etmenin yasaklanması, koşer kasaplık uygulamalarının önüne geçilmesi gibi antisemit amaçlarla yakından ilişkilidir (5).
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu
Yararlanılan Kaynak
(1) Mutfakta Tarih, Burak Onaran, İletişim Yayınları, 2022. Sayfa 154, 155.
(2) A.g.e., sayfa 156, 157.
(3) A.g.e., sayfa 158, 159, 160.
(4) A.g.e., sayfa 168.
(5) A.g.e., sayfa 161.
Leave A Reply