İki yıl askeri cuntanın başkanlığını yaptıktan sonra cumhurbaşkanı olan Park Chung-hee döneminde (1963-1979) kişisel özgürlükler kısıtlandı, basın ve muhalefet partileri üzerinde baskı kuruldu, mahkemeler ve üniversiteler denetim altında tutularak yurtiçinde baskıcı bir politika izlendi. Park, dış ilişkilerde İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden beri süren ABD ile yakınlaşma siyasetine devam etti. Vietnam’a ABD askerlerinin yanında savaşmak Kore birlikleri gönderdi. Tekrar tekrar cumhurbaşkanı seçilmeyi başarırken anayasa değişikliğiyle iktidarı tümüyle ele geçirdi. İlk suikast girişiminden kurtuldu ama Kore Merkezi Haber alma Örgütü başkanı tarafından öldürüldü. Döneminde, insan hakları ve siyasi özgürlükler pahasına elde edilen, sonradan Kore Mucizesi olarak adlandırılan bir iktisadi büyüme sağlanmıştı.
Park’ın 1979’da halkın sevdiği muhalefet liderlerini Ulusal Meclis’ten uzaklaştırması ülkede yaygın gösterilere ve karışıklıklara yol açmıştı. (Bu liderler daha sonra Güney Kore’nin ilk sivil devlet başkanları oldu 1993-2003.)
Park Chung-hee’nin suikastından iki ay sonra ordu iktidara gelerek, öğrenci ve işçi eylemlerini bastırmaya çalıştı. 18 Mayıs 1980’de Gwangju’da üniversite kampüsünü kuşatan hava indirme birliği ile öğrenciler arasında çarpışma yaşandı, Gwangju halkı da ayaklandı. Askerler silahsız eylemcilere karşı ateş açtılar, birçok eylemciyi tutuklayıp dövdüler ve şiddet uyguladılar. 27 Mayıs’ta halk liderleri vurularak öldürülmüş ve ayaklanma bastırılmıştı. Dokuz günlük ayaklanma süresince yüzlerce kişi yaralandı, resmi ölü sayısı 240 olarak bildirildi. Daha sonra ölenlerin sayısı 606 kişiye çıktı.
Gwangju doğumlu Han Kang (1970-), Gwangju Olayları’nı çocukken yaşamış biri. Daha sonra aile Seul’e taşınmış.
Vejetaryen şiddeti yenme ile ilgili, ayrı zamanlarda yazılmış üç öyküden oluşan bir roman. Her öykünün anlatıcısı farklı; koca, enişte ve abla olayları kendi açısından anlatıyor. Roman şiddeti, et yemeyerek yenebileceğini düşünen bir kadın hakkında. Sadece su içerek yaşamayı, bitkiye dönüşmeyi uman, günlük hayatla, insanlarla ilişkisini kesen bir kadın anlatılıyor. Roman, insanın yarattığı şiddeti ve onu yenme imkanını sorguluyor. Toplum ve ailenin baskısı, dışlanma, aile içi şiddet, dayak, beden, düşünce, toplumsal normlar ve kurallar sorgulanıyor.
Han Kang’a göre, yaşamak, yaşayan şeylere zarar vermek anlamına geliyor. Bu bakış açısı bize “Benim konuşmam bile şiddettir” diyen filozof Emmanuel Levinas’ı (1906-1995) hatırlatıyor. Bu etik, bir şiddet etiğidir.
Leave A Reply