
Batı Bengal Eyaleti’nde Kolkata’da (eski Kalküta ama her durumda Tanrıça Kali’nin şehri) bir Parsi tapınağına gitmiştik.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu, 2002.
8. ve 9. yüzyıllar arasında Zerdüşt’e inananlar, İran’daki kutsal ateşi de yanlarına alarak, deniz yoluyla Arap işgalciler yüzünden Hindistan’a kaçmak zorunda kalmışlar. Araplar bu inanca ateşe tapan anlamına gelen Gebrilik, Mecusilik demişler.
Bu inançta da ateş önemli bir yer tutuyor ve öğretinin ayırıcı özelliğini oluşturuyor. Zerdüşt, ateşi, doğruluğun ve düzenin simgesi, doğanın güçleri arasında en kutsalı, tanrının yarattığı en saf şey ve günahların da temizleyicisi olarak düşünmüş. Ateşin, dokunduğu her şeyi kendisine benzetme ve anında biçimini değiştirme gücü var. Her zaman yukarıya doğru yol alan alevler, daha üst bir düzlemde yaşama isteğini simgeliyor. Tapınaktaki ateşin hiçbir zaman, hiçbir koşulda sönmesine izin verilmiyor; evlerde de kutsal bir varlık gibi korunuyor ateş. Tapınaklarda, içinde ateşin yandığı çanağı, rüzgardan ve yağmurdan korumak için, pencereden uzak bir köşeye yerleştiriyor ve genel olarak çevresini camla kaplıyorlar. Ateşin sönmemesini garantilemek için odundan akaryakıta dönülmesi kolaylık sağlamış.
Ateş tapınakları, Zerdüşt ile ortaya çıkmamış. Ateş kültünün ilk kez, MÖ 1500-1200 yıllarında, ilk Pers Kralı Cemşid’in saltanatı zamanında görüldüğü sanılıyor. Asırlar sonra, Zerdüşt ortaya çıktığında, İran’da ateş tapınakları kullanımdaymış. Antik Aryan Tanrısı Mitra (Hindu kutsal kitaplarından Vedalar’da Mitra, Zerdüştçüler’in kutsal kitabı Avesta‘da ise Mithra) ışığın göksel tanrısıymış. Güneş değilmiş Mitra; ışıkmış. Mitra, Zerdüşt tarafından yazılan kutsal dörtlükler olan Gathalar’da gözükmüyor, ama daha sonraki Avesta metinlerinde karşımıza çıkıyor. Eski Mısır’ın Hermetizmi de ışık düşüncesi üstüne kurulmuştur; ruh ışıksız kalırsa karanlığın içinde eriyip tükenir. Eski Yunan’ın Işık Tanrısı Helios ve Roma’nın Sol Invictus’u Mitra ile ilişkilendiriliyor. Platoncu felsefe hem Zerdüşt inancı hem de mistik Mitraizm’den etkiler taşıyor. Yunan yazıtlarında, Mitra rahiplerine Magus dendiği görülüyor; Hz. İsa’nın doğduğu yeri ziyaret eden üç Magi’nin Mitra papazları olduğu düşünülüyor. Zerdüşt, Hükmeden Tanrı’nın Işık olduğunu söylüyor; bunu daha önce Musa Peygamber’in de söylediğini görüyoruz. Yaratılış Kitabı, “Tanrı, ‘Işık olsun’ diye buyurdu ve ışık oldu,” der. Zerdüştçülükte, dünya ışık ile karanlığın savaş alanıdır. MS 3. yüzyılda yaşayan Mani, ışığın ruhani olduğunu, bu yüzden iyi olduğunu; karanlığın ise maddi, yani kötü olduğunu söylemiş. Yine Mani, her canlının içinde bir ışık kıvılcımı olduğunu, kurtuluş ümidinin burada yattığını telkin eden vaazlar vermiş. Yeni Platonculuk, evrenin oluşmasını ışığın yayılmasıyla açıklar. Işık, Doğu’da ve Batı’da gerek dinsel gerek gizemsel anlamda tanrısal ya da evrensel bilgi ile bu bilgiyi vereni nitelemek için kullanılır. MS 6. yüzyılda Mazdek, ateşin, toprağın ve suyun saflık niteliğini vurgulamış. İslam’da da Allah’ın hem bu dünyadaki hem de göklerdeki ışık olduğu söylenir. Birçok tarikatta derviş nur’dur.

Anjuman Atash Adran Tapınağı, Kolkata.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu, 2002.
Güney Gucerat‘taki Hindu prensi Zerdüştçülerin yerleşmelerine izin vermiş. Zerdüşt’ün müritleri, yerel halkla barış içinde yaşamaya, savaş zamanında onlara destek olmaya, yöresel giysileri ve dili benimsemeye, evlilik adetlerinde gerekli değişiklikleri yapmaya söz vermişler. İranlı müritlerin Hindistan’daki devamına Parsi adı veriliyor.
Leave A Reply