İtalyan Yeni Gerçekçi Sineması (1944-1955)
Faşist diktatör Benito Mussolini sinemanın önemini anlamış, 1937 yılında Roma’daki Cinecittà film stüdyosu devlet tekeli olarak kurulmuş, Beyaz Telefon Filmleri olarak adlandırılan, halkın dikkatini baskı rejiminden uzaklaştırmak ve halkı eğlendirmek amacı taşıyan pek çok film bu stüdyolarda çekilmişti. Stüdyonun o dönemki sloganı “Sinema, en güçlü silahtır” idi. 1943 yılında Naziler, İtalya’yı işgal ettiklerinde stüdyoyu yağmaladılar. Prodüksiyon tesisleri geçici olarak Venedik’e taşındı ama Cinecittà savaş sonuna dek müttefik kuvvetlerin bombalarına hedef oldu.
Savaş sonrası devlet tekeli kalkınca küçük film yapımcıları varlık gösterebildi. Artık senaryoyu onaylaması gereken bir merci kalmamıştı.
Michelangelo Antonioni, Luchino Visconti, Gianni Puccini, Cesare Zavattini, Giuseppe De Santis, Pietro Ingrao ve Vittorio De Sica Yeni Gerçekçi akımın önemli adları. Politik olarak aktif, estetik olarak devrimci filmler yaptılar.
İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nin konuları, dönemin İtalyan orta sınıfının, işçi sınıfının günlük yaşamını, faşist bir güce karşı dayanışmasını yansıtmak, Savaş sonrası İtalya’daki ekonomik kargaşa ve belirsizlik ortamında ortaya çıkmış olan yoksulluk, işsizlik, umutsuzluk ve ahlaki çöküşü ve yıkılmışlık hissini işlemek, salon filmlerinin aksine hayal kırıklığına uğramış çalışan insanların gündelik sorunlarına eğilmekti. Gerçekten yaşanan olayları ve dramları perdeye getirmek istiyorlar, hümanist bir bakış açısıyla duygulara vurgu yapıyorlardı.
Akım, Beyaz Telefon Filmleri’ne bir tepki idi. Akımın teorisyeni yazar ve eleştirmen Zavattini, filmlerde insan doğasını yansıtmanın ana amaç olduğunu, profesyonel oyuncunun bu doğayı yansıtamayacağını öne sürüyordu. Çekimlerin çoğunu hiçbir oyunculuk deneyimi olmayan, amatör oyuncularla ve stüdyo yerine sokaklarda yaptılar. Akımın filmlerinde çocuk karakterler önemli yer tutmuştu. Bu durum da profesyonel oyuncu ile çalışmama ilkesine; çok düşük bütçelerle çekilen bu filmlerde sokakta yapılan çekim, hem teoriye hem bütçeye uygundu. Çekimler sessiz olarak yapılıyor, sesler filme sonradan ekleniyordu. Kamera hareketleri azdı, mümkün olduğunca basit, doğal bir kurgu tercih ediliyordu. Filme psikolojik öge katmaya da karşıydılar.
Yeni Gerçekçiler, Fransız Şiirsel Gerçekçiliği’nden etkilenmişlerdi. Şiirsel Gerçekçilik, 1930’larda Büyük Buhran ile eşzamanlı ortaya çıkmış, II. Dünya Savaşı sona erene kadar etkisini sürdürmüştür. Mutsuz, umutsuz insanların durumunu anlatan filmlerin en önemli yönetmenleri Jean Renoir ve Marcel Carné idi. Antonioni ve Visconti Jean Renoir’ın asistanı olarak çalışmışlardı. Şiirsel Gerçekçilik Savaş sonrası yerini İtalyan Yeni Gerçekçik Akımı’na bıraktı. İtalyan Yeni Gerçekçiliği de, yine toplumsal meselelere eğilen, Fransız Yeni Dalga (1950’li, 60’lı yıllar) akımını etkiledi.
Kaldırım Çocukları, Bisiklet Hırsızları ve Umberto D.’nin senaryolarını Cesare Zavattini yazdı. Visconti, Tutku, Yer Sarsılıyor ve Rocco ve Kardeşleri’ni; Rossellini, Roma Açık Şehir, Hemşeri, Almanya Sıfır Yılı ve Stromboli’yi; Vittorio De Sica, Bisiklet Hırsızları, Milano’da Mucize, Kaldırım Çocukları ve Umberto D.’yi; Giuseppe De Santis, Acı Pirinç’i; Fellini Sonsuz Sokaklar’ı çekti.
Zavattini, Rossellini, Visconti ve De Sica sonraki 50 yıl için geçerli olacak temel ilkeleri tanımladılar. Yeni Gerçekçilik bir akım olarak birkaç yıl içinde sona ermiş olsa bile, bu akımın estetiğinin etkileri hala hissediliyor.
Yararlanılan Kaynaklar
- Bir Film Nasıl Okunur?, James Monaco, Oğlak Bilimsel Kitaplar, 2001.
- 100 Yılın 100 Yönetmeni, Atilla Dorsay, Remzi Kitabevi, 2000.
- Mutlu Sanat Odası, Nadir Öperli ders notları.
- İtalyan Yeni Gerçekçi Sineması, Milliyet Sanat Dergisi.
Leave A Reply