Kendini öldürmek, Japonların gözünde dinen ve ahlaken yasak bir fiil değil. Hatta, samuray geleneğinde ve geleneksel çevrelerde intihar bir onur göstergesi. Ülkede, işsizler ve işsizlik korkusuyla çok ağır çalışanlar arasında depresyon çok yaygın. Psikoterapi çok pahalı ve sigortalar tarafından karşılanmıyor. İş yoğunluğuna bağlı depresyon sonucu intihar, mahkemelerce iş kazası olarak kabul edilebiliyor. Erich Fromm, “Kendine zarar vermeye ve kendilerini feda etmeye hazır erkek ve kadınların çokluğu, toplum düzeninin yanlış kurulmuş olduğunun bir kanıtıdır,” der. Batı’dan bakınca durum böyle gözüküyor.
Japonya’da önem verilen şey suçtan ziyade utançtır. Utanç, fazilet denen şeyin esasını teşkil eder. Utanmayı bilen, faziletli, şerefli kişidir. Utanç, Japonlara büyük bir yük yükler.
Batı’da başkasına saldırmak olağan, kendine saldırmak ruh hastalığı; Japonya’da başkalarına saldıranlar dengesiz ve saldırgan, kendilerine saldıranlar onurlu kişiler olarak görülürler. İntihar, kendini cezalandırabilmek, kahramanlık ve mertlik sayılır. İç organların dışarı çıkmasını sağlayan Japon intihar şekli, konuşma dilinde harakiri, resmi tanımlamada Seppuku diye anılır, harakiri argo kabul edilir. Korkunç acı veren bir yöntemdir. Şahıs, Seppuku yapmadan önce banyo yapar, temiz ve beyaz giyinir, en sevdiği yemeği yer, hazır olduğu zaman bıçağı karnına saplar, Z veya haç şeklinde, sağ-sol hareketleri yaparak diyaframını ve midesini parçalar, sonra da en yakın arkadaşı can çekişmesin diye başını keserek ona yardımcı olur.
1868 yılında Meiji Restorasyonu’nun başlaması ile birlikte Seppuku Japonya’da yasaklandı. 15 Ağustos 1945’te İmparator Hirohito Japonya’nın teslim olduğunu açıkladığında, yasak olmasına rağmen, Japon halkının zedelenen onurundan dolayı, askerlerini Seppuku yapmaya zorlayacağından korkulmuş, fakat korkulan olmamıştı. Aşırı milliyetçi Japonlar için yüce Japonya; geleneklerine ve imparatoruna bağlı, onuru için düşünmeden canını verecek askerlerden kurulu bir ordusu olan ve asla teslim olmayacak bir samuray kültürünün olduğu bir ülkedir. Bir samuray, ölmeden kılıcını bırakmaz. Ama 124. Japon İmparatoru Hirohito, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra teslimiyet belgesini imzalayarak, Japon milliyetçilerinde onulmaz bir düş kırıklığına neden olur. Yüksek rütbeli subaylar gönüllü olarak Seppuku yapmışlar, intihar bir salgın haline gelmişti (1).
Japon toplumunda kabahatli olmak ve bu kabahatin toplumca bilinir hale gelmesi çok büyük utançtır. Hayatına son vermenin yüceltildiği ülkede, 20. yüzyılın ilk yarısında, on tanınmış yazar intihar etmiştir. İçlerinden yalnızca Yukio Mişima’nın ölümü seppuku ile olmuştur (2). (Seppeku samuray intihar şeklidir.) Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan ilk Japon yazarı olan Yasunari Kavabata, ödülünü alırken yaptığı konuşmada intiharı yermesine rağmen Yukio Mişima’nın intiharından iki yıl sonra havagazı kullanarak intihar etmiştir (3).

Ağaçlar, Tomioka Soichiro (1922-1994), 1961.
Aokigahara, Fuji Dağı’nın yanı başındaki Japonya’nın intihar ormanı. Bitki örtüsü çok sık. Japon tarihinde mistik bir yeri olan orman ölü ruhlarla özdeşleşmiş. Seicho Matsumoto’nun Ağaçların Kara Denizi adlı romanından sonra buranın intihar merkezi haline geldiği düşünülüyor. Ormanda “lütfen intihar etmeyin, hayat size verilmiş bir hediye, ailenizi arkadaşlarını düşünün” diye uyarı levhaları varmış. Ormanda gerçekleşen intihar sayısı resmi olarak açıklanmıyor ama yılda 50-100intiharınburada gerçekleştiği tahmin ediliyor.
Fotoğraf ve kaynak: Türk Japon Arkadaşlığı FB grubu paylaşımı.
“İntihar sayısının cinayetten çok olduğu bir ülkedir burası. 2015’te Osmangazi Köprüsü’nün inşaatı sırasında kedi yolunun halatı koptu. Görevli dünyaca ünlü asma köprü uzmanı, 51 yaşındaki Japon mühendis intihar etti. Sonradan anlaşıldı ki, halat inşa sırasındaki yanlış kullanımdan değil, üretim hatasından kopmuş. Japonya’da buna benzer intihar olayı çok. Kobe depreminde yardım aksayınca su işleri müdürü, kentin imarı gecikince de sorumlu belediye başkan yardımcısı intihar etmişti.” (4).
“Akran zorbalığına maruz kalan azımsanmayacak sayıda çocuk yaşamlarına kendi elleriyle son veriyor. Zorbalık sadece öğrenciler arasında da olmuyor. Öğretmenler arasında da bu sorun oldukça sık yaşanıyormuş,” (5).
Japon kamikaze pilotları gerçek kahramanlar olarak nitelenemezler, çünkü onlara aşılanan askeri ve ulusal psikolojide birey hayatının bir değeri yoktu. Dolayısıyla intihar görevlerine gönüllü olmak, özgürce verilen gerçek ve bağımsız bir karar olmaktan çok kültürel bir refleksti (6).
Yararlanılan Kaynaklar
(1) Krizantem ve Kılıç, Ruth Benedict, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, sayfa 148, 149, 167.
(2) Mişima ya da Boşluk Algısı, Marguerite Yourcenar, Can Yayınları, 2011. Sayfa 90, 91.
(3) Çağdaş Japon Edebiyatı ve Haruki Murakami, Hande Öğüt, Varlık, Kitap Eki 164, Ocak 2006. Sayfa 75.
(4) Zıtlıklar Ülkesi Japonya 5, Mustafa Balbay, Cumhuriyet, 17 Temmuz 2019.
(5) Mesleğim Yazarlık, Haruki Murakami, Doğan Kitap, 2019. Sayfa 142.
(6) Kötü Bir Yılın Güncesi, M. Coetzee, Can Yayınları, 2009. Sayfa 35.
Leave A Reply