
İpek Yolu’nun Arpaçay’ı aşarak Ani’ye ulaştığı yerdeki köprünün yapım tarihi tam bilinmiyor. Ortaçağ’dan 19. yüzyıl başına kadar hüküm süren Gürcü hanedanı Bagratlılar döneminde 11. yüzyılda ya da 12.-13. yüzyılda yapılmış olabilir, deniyor (27 c, 268). Ama yaygın olarak 11. yüzyılın ilk yarısında faal olduğu; Ortaçağ’da İpek Yolu’nun Trabzon-Ani-Dvin-Nahcivan bağlantısını sağladığı kabul ediliyor. Köprü, Ani’yi Dvin üzerinden Nahcivan’a oradan da İran ve Uzakdoğu’ya bağlayan rota ile İran-Karadeniz yolunu önemli ölçüde kısaltmış, bölgede büyük bir ticari hareketlilik başlatmıştı (32, sayfa 242, 244).
Köprüden geçen kervanlar şehre Divin Kapısı’ndan geçerek ulaşıyordu.
Köprünün bazalt payandaları arasındaki yapı mesafesinin 31,25 metre olduğu; Ortaçağ Ermeni mimarlarının kemer ve tonoz yapımında usta oldukları, bu sayede çoğu zaman tek kemerle iki yakayı birleştirdiklerine kaynaklarda dikkat çekilmektedir (32, sayfa 246).
Köprüden Ani’ye erişim bir yeraltı geçidi ile sağlanmaktaydı. Kervanlar için özel park alanı vardı. Köprüden şehre giren araç trafiği, Ani’nin katedral meydanındaki ticaret merkezine yönlendirilmekteydi. Kervanların park edip yük boşaltmasının, ticari malların depolanmasının, at veya develerin bağlanıp dinlenmesinin ve yemlenmesinin, tüccarların dinlenmeye çekilmesinin öykülerini anlatan kaynaklar vardır (32, sayfa 248, 250).
Düzgün kesme taştan yapılmış köprünün tek kemerinin 17. yüzyılda ya da 19. yüzyılda çöktüğü düşünülüyor (27c, sayfa 269)(32, sayfa 252). Ancak köprünün 1817 yılında kesin olarak yıkılmış olduğunu ve ulaşımı engellemek amacıyla Ruslar tarafından yıktırıldığı belirlenmiş (32, sayfa 252, 254).
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu

4. yüzyılda inşa edildiği düşünülen Ani’deki Ateşgede, Zerdüşt inancına sahip insanların mabedidir. Yapının üst kısmı yıkılmış, 1,30 m çapındaki yuvarlak gövdeli dört sütunu günümüze ulaşmış en belirgin elemanlarıdır. Bunun, kalenin kurucusu Kamsaraganlar’a ait bir yapı olduğu tahmin edilmektedir. Yapının üzerinin bir kubbe ile örtülü olduğu düşünülmektedir. Bazı görüşlere göre, burası bir açık hava şehitliği idi. Hıristiyanlık döneminde sütun araları kapatılarak, dört yapraklı yonca planlı bir şapele dönüştürülmüştür (27c, sayfa 239 ve 17, sayfa 48).
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu
Leave A Reply