- Nefes aldığımızda, hava burnumuzun içindeki koku epiteli adı verilen bir alandaki mukoza tarafından hapsedilir. Bu hava yaklaşık 20 milyon koku alıcısından geçer ve her koku burunda farklı alıcı kombinasyonunu tetikler.
- Daha sonra bu alıcılar burunda koku soğanı denilen bir alana sinyaller gönderir ve bu veri buradan da beyne iletilir.
- Dokunma, tat, ses ve görsel bilgiler beyinde önce talamus adı verilen merkeze giderken, çoğu koku verisi doğrudan beynin amigdala adı verilen duygusal merkezine, ardından da beynin hafıza merkezi olan hipokampus’a gider. Bu akış hattı, koku almanın duygularımız ve beynimizdeki hafıza merkezi ile yakından bağlantılı olduğunu ortaya koyar ve erken çocukluk dönemine kadar uzanan, kokularla bağdaştırdığımız güçlü anıları açıklamaya yardımcı olur.
- Neyin iyi, neyin kötü koktuğu konusunda ortak bir kabul yoktur. Bazı zehirli maddeler ve hastalıklarla ilgili kokular dışında, kokuları iyi ya da kötü olarak sınıflandırmayı olanaklı kılacak bilimsel bir dayanak yoktur. Bu tercihleri, içinde yaşadığımız kültürden öğreniriz.
- Bizans’ta, erken dönem Hıristiyan liderleri, pagan ritüellerde çok kullanıldığı için, dini törenlerde tütsü kullanımını yasakladıkları gibi, kişisel parfüm kullanımını da yasaklamışlardı. Ancak, 5. yüzyıldan itibaren koku, özellikle tütsü ve kokulu yağlar, Kiliselerin parçası haline geldi. Bizans soyluları parfüme çok düşkündü ve halkla temas edecekleri zaman mutlaka parfüm sürerlerdi. İmparatoriçe Zoe (1042-1055), yatak odasına bir parfüm atölyesi kurdurmuş, hizmetkarlarına bu konuda eğitim aldırtmıştı. Kraliyet geçit törenleri için Konstantinopolis sokakları çam yongaları, sarmaşık, defne ve mersin yaprakları ile biberiye dalları ile kaplanırdı.
- Bazı kültürlerde gözde olan gül yağının elde edilme süreci çok zahmetlidir. Bir litre gül yağı elde edebilmek için yaklaşık dört bin kilogram gül yaprağı kullanılması gerekir. Güle kokusunu veren kimyasal bileşik Geraniol Itırgillerde de vardır. Yıl boyu yetiştirilebilen ve hasadı çok daha kolay olan Itırgiller genellikle, yağ çıkarmak için, gül yerine kullanılmaktadır.
- Osmanlı’da, camiler ve türbelerde tütsü yakma adeti vardı. Tütsü yakılan kaplar, düzenli olarak öd ağacı, amber ve misk ile doldurulurdu. Bu işle görevli olanlar, saraylar için de kokular ve tütsüler hazırlardı. Helvahane Defteri’nden öğrendiğimize göre, 17. ve 18. yüzyıllar boyunca Osmanlı sarayında şeker, damla sakızı, sümbül, kafur, amber ve misk kullanılarak duyusal haz verici maddeler hazırlanmıştı.
- Avrupa’da çok daha önceden tanınan kolonya, bizde Sultan II. Abdülhamit (1876-1909) döneminde tanındı. Itrıyatçı Jean Cesar Reboul ve Ahmet Faruki Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk kolonya üreticileri oldular. Zaman içinde kolonya, gülsuyu geleneğinin yerini almıştır.
Yararlandığım kaynak, Ankara’da Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde Mart 2018’de gezdiğim sergidir.
20 milyon koku alıcısı, Ahmet Faruki, amigdala, Ankara, Bizans, buhurdan, Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi, Geraniol, gülsuyu, Helvahane Defteri, hipokampus, İmparatoriçe Zoe, İstanbul, Jean Cesar Reboul, koku, koku alıcısı, koku epiteli, koku soğanı, kolonya, Süleymaniye, Sultan II. Abdülhamit, talamus, Tütsü
Leave A Reply