Bir iddiadır toplumları korku yoluyla yönetmek. Topluma bir düşman tanımlayıp oyalayarak, hükümetin gündeminden dikkatleri bir süre dağıtmak veya toplumun özgür iradesiyle razı gelmeyeceği düşünülen bir konuda “Ölümü gören hastalığa razı olur” atasözünden ilhamla yeni bir düşman tanımlamak veya eski düşmanı hortlatmak, izlenen bir politika olabilir.
Bir devletin hukuk dışı bir eylemini sorgulamak ve cezalandırmak yerine, bu eylemi açığa çıkaranın sorgulanmak ve cezalandırılmak istenmesi de ulusal güvenliğin tehlikeye düşeceği korkusu yaratılarak savunulmaya çalışılır. Benzer gerekçelerle yetkililerin DNA’larının, biyometrik verilerinin toplanması yaygınlaştı, şimdi de daha geniş bir çevreye yayılıyor. Maliye baskınları*****
Konuyu, Nice İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Pierre Mannoni’nin İletişim Yayınları’nda çıkan Korku araştırmalarından yararlanarak incelemek istedik.
Tarih içinde, kollektif korku nesnelerinin sürekli değişimine tanık olunur. Bir korkunun diğerini neredeyse hiç ara vermeden kovması bir olgudur. Politik sorumlular, korkunun, yönettikleri kişilerin kaygılarını yansıtmasından faydalanabilirler. Ayrıca, sükunet ve tehlike yokluğu, hareketlenmeye elverişli değildir. Korku, grubu dinamik bir hale sokar. İktidar güçsüz düştüğünde veya baskı uyguladığında kitle içinde kaygılar belirir. Kaygı, krizin belirtisidir. Bireyler çare aramaya başlarlar. Bazen körükörüne boyun eğdikleri ikame çözümler de korkunun oğullarıdır ve böylece korkuyu ertelerler ve çoğaltırlar. Korkunun bir topluma sunduğu ikinci hizmet, toplumun kendi bilincine varmasını sağlamaktır. Aynı anda aynı endişenin paylaşılması, ortak olarak yaşanan durumun algılanmasını kolaylaştırabilir. Normalde rakip olarak görülen öteki, zor dönemi atlatmak için güvenilebilecek potansiyel bir müttefik olarak görülmeye başlanır. Şenlikle birleşen ayaklanma, korkunun eyleme dökülmesidir.
Kollektif kaygının giderilmesi genellikle bir suçlunun belirlenmesiyle gerçekleşir. Dışlanan, grubun teminatıdır.
İhlal edilmesi toplumun dengesi için tehdit oluşturan yasaklarla, işaretlerle ve tabularla; kutsal kabul edilen, değer verilen/anlam yüklenen mekan, nesne ve insanlarda bir ayrım yapılması sonucu bireylerin yaşamı üzerinde büyük bir ağırlığı olan kabarık bir buyruklar kümesi ortaya çıkar.
KUTSAL KORKULAR
İnsanın dünya karşısında boyun eğmesine neden olur. Kişi, kendinin her yönden aşılmış olduğu duygusuna kapılır. Bu ürkü, yaratılmış hiçbir şeyin doğurmayacağı bir iç korkuya neden olur.
İnsanların kutsal güçlerle iyi geçinmek ve öfkelerinden kaçınmak için başvurdukları çeşitli yöntemler vardır. İnsanlar, tanrısal öfkeden ne kadar çok ürküyorlarsa o kadar büyük bir inançla suçluyu cezalandırırlar. İntikamcı tanrının lütfunu kazanmak için cezalandırmakta tereddüt etmeyecekleri için kollektif kızgınlığı hiçbir şey durduramaz.
1348 yılı ile 17.yüzyıl başı arasında Avrupa’da kötülükler ve ajanlarının listesi yapılmış, Türkler, Yahudiler, din sapkınları, büyücü kadınlar listede yer almıştı. İnancın polisi olarak kurulan Engizisyon, bu günah keçilerine karşı tüm kızgınlığını yöneltmişti. Böylece korku bir öğretici haline gelmişti.
KUTSAL OLMAYAN KORKULAR
Toplumda, rutinden ayrılan şey karşısında duyulan korkuyu ifade eder.
*Hemen hemen bütün dönemlerde bulunan korkular. Maddi güvensizlik, dünyanın sonu tehditleri gibi. Çağdaş dönemde atom bombası kıyamete modern bir görünüm kazandırmış, nükleer silahlanmanın yarattığı tehdit modern dönemlerde başlamış ama devam edeceğe benzemektedir.
**Ortaya çıktıkları dönemden sonra başlangıçtaki biçimleriyle varlığını sürdüremeyen korkular. Büyücüler, hortlaklar, hayaletler gibi. Bunların yerini uzay yaratıkları, uçan daireler aldı.
***Bilim ve teknoloji. Bilimin korkuyu kışkırttığı haller. Atomun parçalanmasının yarattığı ürkü, radyoaktivitenin askeri kullanımın yanısıra sivil kullanımı, radyoaktif atıkların ve ürünlerin işlenmesi, stoklanmasının taşıdığı risk, kimyasal kirlenme, bazı tedavi yolları, genetik manipülasyonlar, toplumun bilgisayarlaştırılması, fişlenme, ırkçılık, fanatizm, terörizm, uyuşturucular, güvenlik tedbirlerinin ihmal edilebileceği ihtimali derin korkulara yol açıyor.
Kitlesel korkuların varolabilmek için yayılması gerekir. Üç yayılma biçiminden bahsedebiliriz.
Söylenti. Gündemdeki olayların önemli ve bunlar hakkında az ve muğlak bilgiler alınabiliyor olması. Kollektif bilinçaltının arkaik tabakalarından çıkan söylenti, rasyonel kanıtlar karşısında bile direnir.
Korku Salgınları. Oldukça büyük bir grubu etkileyerek, bulaşıcı hastalık gibi yayılan korkular. Bu tür fenomenlere, kapalı veya yarı kapalı ortamlarda rastlanır. Zayıf bir kişide uyanan korku, grubun diğer üyeleri arasında yayılır. Salgın, dostluk ve sempati ağlarını kullanarak yayılır.
Kollektif Psikozlar. Ortaya çıkışları toplumsal bünyenin bütün üyelerindeki ortak heyecan faktörlerine dayanır. Ordulardaki panikler, toplu göçler gibi. Muhtemel tehditler gerçek tehlikeler boyutunda büyütülerek, çarpıtılırlar ve abartılırlar. Baskın fikir, mantıklı ve kabul edilebilir gibi görünebilir. Güçlü kitle iletişim araçları ve modern bilgi dağıtım araçları kontrolden çıkmış haberlerin dolaşıma sokulmasında belirleyici bir rol oynar. Bu arketipik heyecanlar insanlığın bütün çağlarında vardır.
Korkunun bir araç olarak kullanılmadığı, güven veren ortamlar diliyoruz.
Leave A Reply