- Trablusgarp’ta 1711’de kurulan Karamanlı Hanedanı, üç bölgeyi kendi özerk yönetimi altında birleştirdi. 1835’te Osmanlılar yeniden doğrudan yönetim kurdular. Trablusgarp 1867’de vilayet konumuna getirildi.
- 1837’de Berka’da Senusiye Tarikatı ortaya çıktı ve hızla yayıldı. Senusiye, mezheplerce oluşturulan tüm hukuk sistemlerini birleştiren, tasavvuf düşüncesinin ilkelerini vurgulayan dinsel ve siyasal bir hareketti. Zaviyeler, birer askeri üs işlevi de görürdü. Her Senusi, bir silah ve bir binek hayvanı edinmek zorundaydı. Zenginler, yoksulları silahlandırmakla yükümlüydü. Kurucusu Sidi Muhammed Bin Ali es-Senusi (1791-1859) idi. Osmanlılar Fransız sızmasına karşı tarikatı desteklerken siyasal nüfuzunu artırmasını da önlemeye çalıştı. Sidi Muhammed 1841’de Osmanlı yönetimi tarafından sürüldü; Afrika içlerindeki kabileleri Müslümanlaştırdı. Öldüğünde Senusiye ilan edilmeyi bekleyen bir devlet biçiminde örgütlenmiş; bugünkü Libya’nın büyük bölümüne, Mısır’ın batısı ile Sudan’ın kuzeybatısına ve Orta Afrika topraklarına yayılmıştı.
- 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra yönetimi yeniden düzenlemek için çaba gösterildi. II. Abdülhamid Trablusgarp’ı sürgün yeri olarak kullandı.
- Daha önce Rusya ve Avusturya ile anlaşmış olan İtalya, bölgenin ekonomik olarak geri bırakıldığını ve bölgedeki İtalyanlara kötü davranıldığını öne sürerek 1911’de Osmanlı Devleti’ne bir ültimatom vermiş ve İtalyanlar Libya’ya çıkmıştır. 1911-12’de yaşanan Trablusgarp Savaşı, Trablusgarp vilayeti ile Bingazi sancağının İtalya’ya bırakılması ile sonuçlanmıştır.

Mustafa Kemal, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra Trablusgarp’taki Türk karargahlarını denetlemek ve rapor hazırlamak üzere Kuzey Afrika’ya gönderilmişti. Ekim 1911’de İtalya Trablusgarp’a askeri sevkiyata başlayarak kenti ve kıyının bir bölümünü ele geçirdi. Denizin denetimi İtalyanların elindeydi. Mustafa Kemal, Yüzbaşı Fuat (Bulca) ve Yüzbaşı Nuri (Conker) ile kara yoluyla bölgeye vardı. Daha önce yaptığı incelemelerden ötürü bölgeyi ve halkını iyi tanıyordu. Binbaşı rütbesine yükseltildi ve kendisine Derne tarafının komutanlığı verildi. Tüm cephenin kumandası Enver’de idi. İtalyanlar kıyı kentlerini ele geçirmiş ancak içerilere sokulamamışlardı. Savaşın birinci yılının sonunda, pek az sonuç alınabilmişti. İtalyanlar kıyıya yeni birlikler çıkarmışlar, kumsalda kendilerine siperler kazmışlar, ama daha ileri gidememişlerdi. Türkler ve müttefikleri de onları siperlerden söküp atamamışlardı. Ekim 1912’de Karadağ Osmanlı’ya savaş ilan etti. Tüm Hıristiyan Balkan devletleri, tarihlerinde ilk kez, birleştiler. İtalya ile alelacele barış yapıldı. subaylar eve döndü. Fotoğrafta Mustafa Kemal ve Enver Bey Derne’de. Fotoğraf:www.duzceyerelhaber.com
- Osmanlı, 1912’de barış istemek zorunda kaldı ve Libya’daki egemenliği sona erdi. İtalyan egemenliği 1943’teki İngiliz müdahalesine kadar sürdü.
- Osmanlıların yenilmesinden sonra halk, özellikle Berberi ve Fizan halkları mücadeleyi sürdürdüler ama İtalyan direnişini durduramadılar.
- Senusiler, Mısır’da, Orta Afrika’da ve Libya’da işgalcilere karşı İkinci Dünya Savaşı’na değin savaştılar. Senusiye, İkinci Dünya Savaşı boyunca Berka halkının siyasal sözcülüğünü yaptı. Afrika’da sömürgeci İngiliz, Fransız ve İtalyan güçlerine karşı direnen dinsel hareketin önderi Ahmed eş-Şerif es-Senusi (1873-1933) idi ve tarikatın kurucusunun torunuydu. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda V. Mehmet’in (Reşat) çağrısı üzerine İstanbul’a gitti. Sivas’ta düzenlenen bir İslam kongresine başkanlık etti. Sultan Vahdettin’e kılıç kuşatan kişi oldu. Senusiler, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı devleti yanında Süveyş Kanalı cephesinde destek vermişler, Şerif Hüseyin’in Hilafet’e isyanını ihanet olarak görmüşlerdir. Ahmet eş-Şerif’in Osmanlı sarayı ile arasının bozulduğu, iki yıl Bursa’da ikamete zorlandığı, ama bu durumun “padişahın onur konuğu” olarak takdim edildiği söylenir. Kurtuluş Savaşı devam ederken Konya ve Diyarbakır’a giderek Mustafa Kemal ve arkadaşlarına destek verdiği biliniyor. Ahmet eş-Şerif’in ilk TBMM tarafından Irak tahtına aday gösterildiği; hilafetin kaldırılması ve cumhuriyetin ilanından sonra gerçekleştirilen inkılaplardan ve batılılaşma hareketinden hayal kırıklığına uğradığı söylenir. Sultan II. Abdülhamid’in Şam’da yaşayan büyük oğlu Emir Selim Efendi’ye yazdığı mektup nedeniyle Türkiye’den ayrılması istenir. Önce Şam’a, Fransızların Suriye’yi terk etmesini istemesi üzerine Filistin’e, oradan Mekke’ye, İbn Suud’un kendisini siyasi bir tehlike olarak görmesi üzerine Yemen ile Suud Krallığı arasındaki tampon devlet Asir’e gider, dokuz yıl sonra orada ölür.
Leave A Reply