
Kayıp Zamanın İzinde romanındaki Swann karakterine esas aldığı modellerden biri, Odessa‘daki bir banker ailesinden gelen sanat eleştirmeni ve koleksiyoncu Charles Ephrussi idi (1). Renoir, Charpentier Yayınevi’nin müdavimleri arasındaydı. Orada yaptığı ünlü Madam Georges Charpentier ve Çocukları (1878) portresi, daha gençken cuma toplantılarına katılan Proust’a Kayıp Zamanın İzinde romanında “zarif bir evin ve güzel giyimli kadınların şiiri”ni çağrıştıracaktı (2).
Fotoğraf: Vikipedi
James Joyce, Marcel Proust’la tuhaf bir şekilde rastlaştı. Proust daha yeni kalkmıştı, Joyce yatmak üzereydi. Joyce gözlerinden şikayet edip duruyordu, Proust ise midesinden. Her ikisi de birbirlerinin eserlerinden tamamen bihaber olduklarını itiraf ettiler. Bunu trüf mantarları ile ilgili bir gevezelik takip etti. Joyce, daha sonra Proust’un sadece düşeslerle ilgilendiğini öne sürdü; oysa kendisi düşeslerin oda hizmetçileri hakkında konuşmayı yeğliyordu (3).
“Hastalığını kendi hizmetine koşmuştu o, hem de çok sistemli biçimde. İşin en dışsal yanından başlayacak olursak, hastalığının kusursuz bir sahne yönetmeniydi Proust. Sözgelimi, aylar boyu, yıkıcı bir ironi ile, kendisine çiçek gönderen bir hayranının imgesini, çiçeklerin hiç katlanamadığı kokusuyla birleştiriyordu. Hastalığının iniş çıkışlarıyla dostlarının yüreğini oynatırdı; o dostlar ki, Proust’un bir gün yine gece yarısından çok sonra salonlarında belirivereceği ve tabii iliştiği koltuktan kalkamayacak ya da konuşmasını kesemeyecek kadar yorgun olduğu için de tan ağarana kadar kalacağı anı hem korkuyla hem de özlemle beklerlerdi… Astım, sanatının bir parçası olmuştu. Proust’un sözdizimi, soluksuz kalma korkusunu ritmik biçimde ve adım adım yeniden üretir. Bu yaratıcılıkla bu hastalık arasındaki çok yakın symbiyosis’in en iyi kanıtı, başka yaratıcıların kendi hastalıklarını yenmelerini sağlayan o kahramanca direnişe Proust’ta hiç rastlanmayışıdır.” (4).
Roman açısından Proust, Dumas’a karşı bir noktada durmaktadır. Belleğin peşinde olan Monte Kristo Kontu unutma’dan başka bir şey bulamazken, unutma’nın peşinde olan Kayıp Zaman’ın anlatıcısı ise ancak belleği ele geçirebilmiştir (5). Geri dönüşün tek gerçeği, Proust’un “gerçeğe kavuşmanın mutluluğu” diye tanımladığı edebiyattır. Günümüzün eleştirmenleri de Kayıp Zamanın İzinde’yi genellikle bir iççağrı romanı (roman de vocation) olarak tanımlamışlardır. Yakalanan izlenim varlığını yazında sürdürür ve anlamını onda bulur (6). Proust, soy zinciri içinde geri dönüşü öne çıkaran pagan anlayışa duyarlıdır. Yakalanan Zaman’da Gilberte, her çizgisiyle annesine benziyorsa, bu durum kişilerin yaşlandıkça yüzlerine aileye özgü özelliklerin daha çok yansımasındandır (7).
Yararlanılan Kaynaklar
(1) Avrupalılar, Orlando Figes, YKY, 2020. Sayfa 370.
(2) A.g.e., sayfa 372.
(3) Shakespeare’in Titremesi Orwell’in Öksürüğü, John J. Ross, YKY, 2015. Sayfa 224.
(4) Benjaminia: Dil, Tarih ve Coğrafya, Besim F. Dellaloğlu, Versus Kitap, 2008. Sayfa 6.
(5) Unutma Biçimleri, Marc Augé, YKY, 2020. Sayfa 58.
(6) A.g.e., sayfa 59.
(7) A.g.e., sayfa 65.
Leave A Reply