Milliyetçilik, milli bir sosyal-siyasal düzen kuran milletleşme, ortak kültürel, dilsel, dinsel, etnik bir birlik üzerinden formüle ediliyordu.
Bir diğer modele göre ise milliyetçilik bir arada yaşayan toplumların, kültürel, dini ve etnik kökenlerine bakılmaksızın ortak bir ideal üzerinden siyasal bir irade gösterip milletleşmesi anlamına geliyordu. Milliyetçiliğin bu modeli özünde cumhuriyetçiliğe yakındı. Bu, bir arada yaşama iradesi gösteren toplumun verdiği bir karardı. Bu irade, vatanda millete dönüşüyordu. Ama her şekilde milliyetçilik dilin, coğrafyanın ve tarihin beraberce yarattığı bir ideolojiydi. Buna müziği ve mimariyi de eklemek mümkündür. Milliyetçilik özellikle imparatorluklar altındaki ve sömürgelerdeki halklara onur verdi. Milliyetçilik milli tasarıma uymayanlar üzerinde şiddet uyguladı; milli tasarım dışındaki tahayyülleri ihanet kabul etti. Özellikle tarihlerinin bir döneminde imparatorluk etmiş milletler için milliyetçilik aynı zamanda yayılma, ilhak, başka toplulukların iddia edilen topraklar üzerindeki haklarını kabul etmeme, onların varlıklarını meşru saymamaya doğru gidebildi. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali bu kategoridedir. Popülist-otoriter hareketleri de milliyetçilikler üzerinden okuyabiliriz.
Milliyetçilik Üzerine, Ali Yaycıoğlu, Oksijen, 24-30 Haziran 2022.
Baskın Oran milliyetçiliği, bütün algılarımızı çarpıtan bir at gözlüğüne benzetir.
Ulusun devletten daha önce ortaya çıktığı durumlarda genellikle, egemen güç tarafından isyan olarak nitelendirilen bağımsızlık savaşları görülür. Bağımsızlık savaşlarını yürütebilmek için liderlerin bir birlik sağlaması gerekmiştir. Buradaki birleştirici unsur, milliyetçilik olmuştur.
Devletin ulustan önce ortaya çıktığı durumlarda ise, bu ulusu yaratmak ve mümkün olduğu kadar saf bir ulus için destek veren ideoloji yine milliyetçilik olmuştur.
Azınlık kavramı, ulus ve milliyetçilik kavramlarının bir sonucudur. Kimi zaman, egemen halkların milliyetçiliğinden bile daha şiddetli olabilen bir azınlık milliyetçiliği görülür. Devletlerin içlerinde barındırdıkları azınlıklara güvensizlik duymaları baskı, şiddet ve asimile etme isteğine dönüşünce azınlık milliyetçiliği körüklenir. Genelde azınlık milliyetçiliğine karşı en iyi silahın çoğunluk milliyetçiliği olduğu düşünülür.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’nın yeniden oluşturulması, milliyetçiliğin gerçek bir zaferi olarak değerlendirilir. Britanyalı Çek filozof ve sosyal antropolog Ernest Gellner (1925-1995), milliyetçilik her şeyden önce siyasi birlik ile ulusal birliğin örtüşmesini gerektiren bir ilkedir, der.
Türkiye Rumları, Samim Akgönül, İletişim Yayınları, 2007. Sayfa 14, 31, 33, 34.
Leave A Reply