
Emniyetsiz, Gülsüm Karamustafa, Pera Müzesi, 2022.
İstanbul Bienali kapsamında sanatçı siyasi şiddet ve kırılgan olanın savunmasızlığını siyah ve beyaz paneller ile kırılan bir camın sürekli dönen ses ve görüntü kaydından oluşan yerleştirmesiyle betimliyor.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu
“1914 yılından önce dünya bütün insanlara aitti. Herkes istediği yere gider ve istediği kadar kalabilirdi. Ne izin almak gerekirdi ne de davet yazısı. 1914’ten önce Hindistan’a ve Amerika’ya seyahat ettiğimde ne bir pasaportumun olduğunu ne de bir pasaport gördüğümü hatırlıyorum. İnişlerde ve binişlerde hiçbir şey sorulmaz, bugün doldurulması istenen o yüzlerce kağıttan bir tekine bile ihtiyaç duyulmazdı. Bugün herkesin herkese karşı duyduğu patolojik kuşku yüzünden, gümrük memurları, polis ve jandarmanın tel örgü gibi engel oluşturduğu sınırlar var. Aşırı milliyetçilik yüzünden. Yüzyılımızın bu Düşünsel hastalığı, ilk dikkat çekici fenomen olarak beraberinde ksenofobiyi, yani yabancı düşmanlığını getirdi. Yabancılar her yerde dışlanıyordu. Geçmiş yıllarda sadece suçlulara uygulanan onur kırıcı davranışlara önce ya da seyahat sırasında şimdi herkes maruz kalıyordu.
Başınız sağa sola çevirttirilip kulaklar iyice görünecek şekilde saçlarınız kısacık kesilerek, yandan ve önden fotoğraflarınızı çekiyorlardı. Parmak izi vermek gerekiyordu. Önce baş parmağın, daha sonra da bütün on parmağın izi alınıyordu. Bunların dışında bütün belgeler, sağlık raporları, aşı kağıtları, polis kayıtları, tavsiye mektupları ve davet mektupları sunmak, akraba adresleri vermek, ahlaki ve parasal teminatlar sunmak, üç ya da dört nüsha halindeki formları doldurup imzalamak gerekiyordu. Bütün bu evraklardan bir tanesi bile eksik çıksa, işiniz çok zordu.”
Dünün Dünyası, Stefan Zweig, Can Yayınları, 2019. Sayfa 471, 472.
**
Avrupa’nın neredeyse tamamında küçük uluslar kimliksel bir uyanış yaşayıp ulusal azınlıklar – Basklar, Korsikalılar, Kosova’daki Arnavutlar – kendi kimliklerinin ateşli, hatta saldırgan bir savunucusu haline geldiler. …Hırvat yer adları yavaş yavaş kayboluyor….Bazı gençler tepki göstermeye, dedelerinin Hırvatçasına geri dönmeye çalışıyor; bu, Kafka’nın Prag’ında da dinlerini tekrar keşfeden genç Musevilerinki gibi, üçüncü neslin tipik bir geri dönüş isteğidir. Halbuki anne babaları, çocuklar Almancayı daha iyi öğrensin ve Avusturya toplumuna daha iyi uyum sağlasın diye Hırvatçanın okullardan kaldırılmasını istiyordu. Hırvatça, yerel bir lehçe olmaktan öteye geçmemeliydi. Bu hüzünlü bir şey midir? Değişikliğe Hegel ve Goethe gözüyle bakanlar böyle olmadığını düşünüyor: “Dünya devamlı olarak değişiyor, eğer her şey her zaman aynı kalsaydı biz bugün hala Keltçe konuşuyor olurduk.” (Sayfa 217, 218).
Yeni bir kimlik edinmek, insanın bir öncekine ihanet etmesi değil, kendi kişiliğini yeni bir ruhla zenginleştirmesi anlamına gelir. (Sayfa 41).
Tuna Boyunca, Claudio Magris, YKY, 2019.
**
Çin’de tüm içerikler kontrol altında. Çin Komünist Partisi ünlü listelerinin yayınlanmasını yasaklıyor, queer bireyleri öne çıkaran medyayı sansürlüyor. Kore popu 2016’dan beri düşman bir tür. Çünkü K-pop kültürü ABD etkisinde ve kadınsı erkekler barındırıyor. ÇKP buna izin vermek istemiyor zira milliyetçilik çok maskülen bir ideoloji.
Oksijen, 21-27 Ekim 2022.
Leave A Reply