William Jones 1783’te Hindistan’a gitmek üzere İngiltere’den ayrıldı (1). “Sanskritçe, Yunanca’dan daha yetkin, Latince’den daha zengindir; bu dillerin ikisinden de daha incelikli bir arılığı vardır, ama bu iki dille arasında hem fiillerin kökenleri hem de dilbilgisi biçimleri bakımından, sağlam bir benzerlik görülür; hiçbir filoloğun, bu üç dili, ortak bir kaynaktan doğduklarına inanmaksızın inceleyemeyeceği kadar sağlam bir benzerliktir bu.” Jones bu sözleriyle Avrupa dillerini Şark temeline dayandıran belki de ilk cesur kişiydi ama modern Şarkiyatçılığın karşılaştırmalı bir disiplin olduğunu da göstermişti (2).
Kurulan derneklere, yapılan kazı çalışmalarına, pek çok önemli yazarın Şark hayranı olması da eklenince hem bilgiye dayalı yazılar hem de imgelem ürünleriyle 19. yüzyıl Şarkiyatçılığın Altın Çağı oldu.
19. ve 20. yüzyıllarda Şarkiyatçıların sayısında çok artış oldu, Avrupa’nın sömürge arayışı arttı. Avrupa’nın sömürgeleri yeryüzünün 1815 yılından önce %35’i iken, 1815-1918 yılları arasında %85’e yükseldi. Şarkiyatçılık da buna bağlı olarak bir araştırma söyleminden emperyal bir kuruma dönüştü. Salt metinsel bir Şark kavramından bunların Şark’ta uygulamaya konulmasına geçildi. 19. yüzyılın ikinci yarısında Şarkiyatçılık resmi sömürgeciliğin hizmetine girmiş oldu. 1800-1950 yılları arasında Yakın Doğu’yu konu alan 60.000 kitap yazıldı. 19. yüzyılda Şark’a seyahatler arttı, yolculuk zevkine sahip olmak düşünsel üstünlük göstergesi sayıldı (3).
19. yüzyıl sonunda İslam tartışılmaya başlandı. 20. yüzyıl Şarkiyatçıları için İslamiyet tipik bir Şarklılıktı. Ama buna İslamiyet değil, Muhammetçilik deniyordu. Şarkiyatçılık, araştırmacılar yerine imparatorluk ajanları tarafından yürütülerek akademik tutumdan araçsal tutuma kaydı. “Beyaz Adam”ın yaratılması ile büyük genellemeler kullanma alışkanlığı da doğdu: Bizimki/Onlarınki gibi. Bizim olan değerler, sanatlar bizi birleştirirken diğerlerini dışlıyordu. Şarklı, Beyaz Adam tarafından incelenen bir nesneye dönüştü. Onlar kendilerini yönetemediği için Beyaz Adam onları yönetiyordu. Arabistanlı Lawrence ve Gertrude Bell gibi Beyaz Şarklı/Şarkiyatçılar ortaya çıktı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Şarkiyatçıların tümü ajana dönüştü (4). Beyaz Garp ile renkli Şark veya Arilik ile Samilik arasındaki karşıtlık iyice netleşti. Savaş sonrası dönemde bağımsızlık talepleri duyuldu ve dünya çapında ekonomik durgunluk yaşandı. Avrupa’nın Şark üzerindeki egemenliği artık doğal bulunmuyor, muhalefet görüyordu.
İki Savaş Arası Dönemde, Louis Massignon (1883-1962) ve Sir Hamilton Gibb (1895-1971) Birinci Dünya Savaşı sonu ile 1960’ların başı arasında geleneksel araştırmacılığı modern siyasetin kullanımına sundular. Massignon’a göre Doğu ile Batı, eski gelenek ile modernliğin temsilcileriydi. Gibb’e göre ise İslam fosilleşmişti (5).
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Şarkiyatçılık 1960’larda bölge araştırmalarına dönüştü, 1973’te Arap-İsrail Savaşı, 1973-1974’te Petrol Krizi yaşandı. ABD’li yeni uzman ile sosyal bilimci sahneye çıktı. ABD için Şark bir siyaset sorunuydu. Şarkiyatçılar, siyaset üreticilerine danışmanlık eden Ortadoğu uzmanları oldular.
Said, Doğu söylemi içerisinde Müslüman, Yahudi, Hıristiyan farklılıklarının belirsizleştiğini söyler.
Yararlanılan Kaynak
(1) Şarkiyatçılık, Edward W. Said, Metis Yayınları, 1999. Sayfa 87.
(2) A.g.e., sayfa 88.
(3) A.g.e., sayfa 231.
(4) A.g.e., sayfa 252.
(5) A.g.e., sayfa 294.
Leave A Reply