Blogumuzda önce Bahçesaray Çeşmesi ile daha sonra Alupka Sarayı ile Puşkin’den bahsettik. Şimdi yine bir Puşkin yazısı geliyor. Ama Puşkin’in izlerine her yerde, her vesile ile rastlanacağına çok vurgu yapılmıştır, hatta Puşkin bile bunu yapmıştır.
Daniil Harms, Puşkin ve Gogol adlı oyununda, Gogol yürürken Puşkin’e takılıp düşünce, “Al sana, yine Puşkin!” der. Günümüzde bile, hesabı kim ödeyecek, Puşkin mi?, gibi sözlerde Puşkin, baba figürünün yerine kullanılır. Erzurum Yolculuğu’nda Puşkin’in kendisi de bir soyluya çarpıp düşer, çarptığı adamın adı da Kont Puşkin’dir.
Puşkin’in yolculukları yirmi bir yaşında, radikal birtakım politik şiirler yüzünden, devlet görevlisi olarak Petersburg’dan Petrovsk’a, Kafkaslar’a, Kırım’a, Moldavya’ya, Odesa’ya, Pskov’a gönderildi. Paris en çok görmek istediği yerdi ama gizli polis buna izin vermedi ve Puşkin Paris’i hiç göremedi. Bunun üzerine Doğu’ya gitmeye karar verip Osmanlı sınırını geçti. Rusya’da birkaç düello yapmış, ve devlet hizmetinden ayrılmak zorunda kalmıştı.
1826 yılında, Çar I. Nikolay, Puşkin’in Moskova’ya dönmesine izin verdi. Eserlerini sansürleme işini Çar bizzat üstlendi.

Moskova’da Arbat Sokağı’ndaki Puşkin Evi, Ampir tarzında inşa edilmiş güzel bir ev. Puşkin bu evi 1831 yılında Natalya Gonçarova ile evlendikten sonra kiralamış ve üç ay oturmuş. Daha sonra St. Petersburg’a taşınmışlar.
Puşkin’in 38 yıl sürüp giden oldukça kısa hayatı, canlı, hareketli görünüşüne rağmen gizli bir hüzün taşıyor: «Şu Rusya ne acılı bir ülke! » diyen şairin bu buruk tadı alabildiğine duyduğu, yaşadığı belli. Puşkin’in çocukluğu, gençliği iyi geçmişti. Asilzadeler için açılan bir okulda okumuş. Güzel kadınlar arasında, kibar çevrelerde yaşamıştı. Genç yaşta ün kazanmış, adı bütün Rusya’ya yayılmıştı. Bir çok kadınları sevmiş, onlar tarafından sevilmişti. Ama mutlu değildi. Görünürde durumu iyiydi. Resmi bir işi, geliri, ünü, sanatı vardı. Kadınlar, eğlenceler de. Ama Puşkin ne rahattı, ne de mutlu. Kapana sıkışmış, bütün serbest davranışlardan, hür düşüncelerden, yaratmalardan yoksun bırakılmıştı. Çarlık Rusyası onu zengin edebilirdi. Her türlü refahı sağlayabilirdi. Yalnız bir şeyi veremezdi: serbest düşünme ve yaratma özgürlüğü. Her gün yeni yeni tuzaklar kurulduğunu hissediyor çevresini alan çemberin daha sıkıştığını duyuyordu. Onu ortadan kaldırmadan rahat edemiyeceklerdi. Sonunda en hassas yerinden vurmaya kadar gittiler. Güzel, fakat aptal karısı bu fırsatı verdi. Karısının onuru için düello etmek zorunda kaldı. Vuruldu. Tehlikeli bir şair böylece ortadan kaldırılmış oldu. Ama Puşkin ölümünden sonra bir destan kahramanı olmakta gecikmedi. Kendisi de bir şiirinde şöyle demişti:
«Yok, büsbütün ölmiyeceğim ben,
Ruhumla sazım benden çok yaşar
Aramızda son şair yaşadıkça
Dört bucağa yayılır ünüm adım
Adım çalkalanır bütün Rusyada
Her ulus anar adımı yurdunda. »
Yararlanılan Kaynaklar
- Dost Kitaplar, Oktay Akbal, Kitapçılık Ticaret, 1967.
- Puşkin, Henri Troyat, M.E.B. Yayınları, 1953.
- Ecinniler, Elif Batuman, Doğan Kitap, 2010.
Leave A Reply