Howard Jacobson (1942-), özellikle Yahudi karakterleri ve mizahi üslubuyla tanınan bir yazar. Genelde Amerikalı Yahudi yazar Philip Roth ile kıyaslanır. Jacobson, Shylock Derler Bana adlı romanında da Roth’u anıyor (sayfa 171).
Jacobson, romanında Yahudilere olan yaklaşımı güncelleştirerek betimliyor:
“Bu insanlar, kendileri için en uygun Yahudi’nin göçebe bir Yahudi olduğunu ilan etmekte hiçbir sakınca görmeyip utanç duymuyorlar.” (1).
“Bana göre bireysel bir Yahudi, kolektif bir Yahudi ile aynı amaca hizmet eder. Ama Hristiyanların karşılarında gördüğü Yahudi hep kolektif bir Yahudi’dir.” (2).
“Eğer Strulovitch’e resim için ödediğinden çok daha fazlasını teklif ederse, bir Yahudi bir maldan bu kadar hızlı kar elde etmenin cazibesine direnebilir miydi?” (3).
“Aralarında her zaman hazır ve nazır bulunan ve ‘eski’ diye sözü edilen şu kin vardı. Bundan dolayı da birbirlerine baktıklarında gördükleri tek şey hainlik, kötülüktü-her iki taraf da bir yandan tek ve ayrıcalıklı olmanın, diğer yandan birbirlerine göstermelik bir nezaket ve sevgi gösterisinde bulunabilme becerisine sahip olmanın gururuna sahipti ve bu gurur kapitalizmin ve tefeciliğin yükselişine öncülük ediyordu. İnsanların bir konuya karşı düşünce ve eğilimleri nasıl sorgulanabilirdi ki, bu önceden yazılmış bir şey değil miydi? Belki de bunun nedeni Havari Pavlus‘un bölücü sözleriydi. Çünkü Pavlus’tan önce, barış vardı. Ve Pavlus’tan önce Yahudilerden nefret eden veya onların nefret edilesi yaratıklar olduğuna inanan bir Hristiyan yoktu.” (4).
“Fırınlar yeniden yakılmaya başlandığında Yahudileri kurtaracak tek yer İsrail olduğu için Guardian İsrail’den nefret eder.”
“Böyle düşündüğüne göre sen bir Siyonistsin!”
“Sadece Guardian’ı okuduğumda.” (5).
“Bir Yahudi bir pazarlığa girişirse, bu pazarlığın sert geçeceğini varsayıyorlar. Bir Yahudi şaka yaparsa, o şakanın kesinlikle iğneli olacağını varsayıyorlar. Ama eğer sen geçmişindeki savaşların hep yengiyle bittiğini biliyorsan, neden hala geçmişinle ilgili onlarla savaşa girişiyorsun?” (6).
“Onlar zaten tüm Yahudilerin açgözlü sokak köpekleri olduklarını düşünüyorlar. Biz Yahudiler, Hristiyanların ve Müslümanların gözünde hiçbir zaman yeterince savaşçı insanlar olarak görülmedik….onlar için Yahudilere kaybetmek, yarı erkek görünümlü kişilere kaybetmek demek.” (7).
“İyi Yahudiler – tekmelenirdi. Kötü Yahudiler – tekme atardı.” (8).
Shylock Derler Bana adlı romanda sekiz günlük olan bebeklere uygulanan Yahudilerin sünnet ayinine de değiniliyor.
“Tertemiz ve hatasız bir hayata başlamak için sünnet olman gerekiyordu…. bu insani bir değerdi (9). Sünnet bıçağı da bizim nelere borçlu olduğumuzu simgeliyor. Yani bir başka deyişle, bize boyun eğdiriyor.” (10). Aziz Pavlus ise insanın asıl sünnet edilmesi gereken organının kalbi olması gerektiğini savunmuştu (11).
1930’ların ortalarından beri Bruno Schulz (1892-1942), Mesih adlı bir roman üzerinde çalışıyordu. 1942 yılında Yahudi yazarın bir Nazi subayı tarafından öldürülmesiyle yazarıyla birlikte eser de kayboldu. Schulz’a ve kayıp romanına ithaf edilen kitaplardan biri de Cynthia Ozick’in Stockholm’un Mesihi (1987) oldu (12). Kayıp bir romanda ne yazılmış olabileceği ya da kaybolan eserin kaybolma hikayesi üzerine farklı yazarlar tarafından yapılmış çeşitlemeler de bir tür yeniden yazım sayılabilir mi, ne dersiniz?
Yararlanılan Kaynaklar
(1) Shylock Derler Bana, Howard Jacobson, Doğan Kitap, 2019. Sayfa 88.
(2) A.g.e., sayfa 91.
(3) A.g.e., sayfa 154.
(4) A.g.e., sayfa 159, 160.
(5) A.g.e., sayfa 178.
(6) A.g.e., sayfa 188.
(7) A.g.e., sayfa 223.
(8) A.g.e., sayfa 228.
(9) A.g.e., sayfa 172.
(10) A.g.e., sayfa 173.
(11) A.g.e., sayfa 216.
(12) Kayıp Kitapların İzinde, Giorgio van Straten, Everest Yayınları, 2022. Sayfa 40, 44.
Leave A Reply