Kilise pencerelerine 4. yüzyıldan beri çoğunlukla renklendirilmiş camlar takılmıştı. Berrak camlar çok sonraki tarihlere kadar üretilmemiştir (1).
Ortaçağ vitrayları çok sayıda bağımsız ve farklı renkte camla yapılmaktaydı. Bunlar kurşun kayıtlarla bir araya getirilir ve demir bir iskelet veya düzenekle cama ek destek verilirdi. Bu, genellikle pencere tasarımının bir parçasını oluştururdu (2).
Vitray pencerelerin, Kuzey Avrupa’da 400 yıl sürecek önemini ilk kazandığı yer Fransa’da Saint Denis’ti. Bu çok kutsal pencerelerden giren ışık fiziki aydınlanma kadar manevi aydınlanmayı da sağlıyordu. Chartres Katedrali, orijinal vitraylarından çoğunu günümüzde de korumaktadır. Her bir pencere grubundaki figürler, teolojik olarak tüm dizide resmedilen öğretilerle bağlantılıdır. Bu gibi pencerelerin, fakir ve okuma yazma bilmeyenlerin Kutsal Kitabı olacağı düşünülmüştür (3).
Selçuklu ve Osmanlı’da renkli camlar alçı ızgaralara yerleştirilmiştir. Bizans vitraylarında hem alçı hem de kurşun ızgaralar kullanılmıştır. Avrupa vitraylarında ise daima kurşun ızgara tercih edilmiş, cam yüzeyi boyanarak yüksek ısıda renklendirilmiştir (staining)(4).
Yararlanılan Kaynaklar
- Dünya Sanat Tarihi, John Fleming ve Hugh Honour, Alfa Basım Yayım, 2016. Sayfa 381.
- Binalar Nasıl Okunur?, Carol Davidson Cragoe, YEM Yayın, 2011. Sayfa 63.
- Dünya Sanat Tarihi, sayfa 381, 384.
- Beykoz Cam ve Billur Müzesi, Ed. Nazan Erbil, Milli Saraylar Başkanlığı, 2021. Sayfa 105.
- Dünya Sanat Tarihi, sayfa 937.
Leave A Reply