“Hayvanlara olan yaklaşım, yaşadıkları ülke hakkındaki gerçekleri gösterir.”
Romandaki sitem eleştirisi kanunları, bürokrasiyi, polisi, dini, basını toplumun hemen her kesimini kapsıyor.
- “Ortada olan şeyleri Polisin bulması uzun zaman alıyor.” (s. 151)
- Resmi makamlara, polise, eğitim kuruluna vb yazılan mektup ve dilekçelere kanunen zorunlu olduğu halde roman boyunca cevap verilmiyor ve bunun yakınması devam ediyor..
- “Birinin insanlara ne düşüneceğini söylemesi gerek. Başka seçenek yok. Aksi taktirde bunu başkası yapar.” (s. 173)
- Farklı etnik kökene sahip olanların telefonlarının dinlendiği veya en azından böyle düşündüklerine de değiniliyor. (s. 246)
- “…savaşları düşünerek yapılan yüksek, güçlü arabaları sevmiyorum….Sahiplerinin bir eksikliği olduğuna ve bu eksikliklerini büyük arabalarla telafi ettiklerine eminim.” (s. 161)
- Doğayı korumaya, ekolojik değerleri savunmaya çalışanların dünyanın yararsız bulduğu türden insanlar olduğunun altı çiziliyor. (s. 274)
- Yazar, “Gazeteler, duygularımızı gerçekten bizim için önemli olan şeylerden saptırıyorlar ve bizi sürekli bir tedirginlik halinde tutmaya çalışıyorlar. Neden onların gücüne teslim olayım ve bize ne düşünmemiz gerektiğini söylemelerine izin vereyim?” diye sorarak romanı bitiriyor. (s. 300)
- Ruhun varlığı sorgulanıyor: “Şayet Ruh diye bir şey varsa tabii.” (s. 17, 32)
- Yazarın Testosteron Otizmi adını verdiği bir teorisi var. İlerleyen yaşla birlikte erkeklerde sosyal zeka ve insanlar arası iletişim kapasitesinde düşüş, suskunlaşma, roman okuma kapasitesinin tamamen kaybolması, az konuşma ile kendini gösteren bir çaptan düşme yaşandığını; buna mukabil çeşitli alet, makine ve biyografilere kafayı taktıklarını öne sürüyor.
(Otizm erkek çocuklarda, kız çocuklarına kıyasla 3-4 kat daha fazla görülen bir hastalık. Bu durum bilim insanlarını, erkek cinsiyeti hormonu testosteron ile otizm ilişkisini ve testosteron ile bilişsel empati arasındaki ilişkiyi araştırmaya yöneltti ama 2019 yılında ABD’de Pennsylvania Üniversitesi Wharton School’da yapılan bir araştırmada doğrusal ilişki saptanamadı.) - Önemli bir başka konu daha gündeme geliyor: “Başkan, ilgi odağı olmaya alışmış insanlardan biriydi. Gençliğinden beri, bir şeylerin yönetim kurullarındaydı: Okul öğrenci birliği, Polonya Halkının Hizmetindeki Erkek İzciler, bölge konseyi, maden şirketi-mümkün olan her türden denetleme organı, bir dönem milletvekili; herkes ona Başkan diyordu….Kendinden memnun Başkan, …En gözde lafını devamlı tekrarlamak gibi sıradan bir adeti vardı: Doğrusunu söyleyeyim….Bu ifadeyi bu kadar çok kullanan birinin kesinlikle bir yalancı olduğunu düşünmeden edemedim.”” (s. 206, 207, 208) İktidarın yarattığı bozulmaya, Hubris Sendromu’na başka atıflar da var romanda. “Kürsüde İnsan kendini diğer Yaratıkların üstünde görüyor ve onların yaşam ve ölüm hakkını kendine bahşediyor. Bir tiran ve gaspçı haline geliyor.” (s. 269)
- İnsanların aklının önemsiz, bencil zevklerin ötesine geçmeye muktedir olup olmadığı roman boyunca sorgulanıyor (s. 123). Yaşadığımız dünyada acının ve öldürmenin ilke olduğu vurgulanıp insanlığa önemli bir soru yöneltiliyor: “Bizim neyimiz var?”
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Edebiyat, Habsburg Hanedanı, Hubris Sendromu, Otizm, Pennsylvania Üniversitesi Wharton School, roman, Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde, Testosteron Otizmi, The International Order of Saint Hubertus, yazar
Leave A Reply