Sizce de böyle birşey var mı? Her yıl yaz başında bazı listeler yayımlanır: Bu yaz okunması önerilen kitaplar! Mevsimlere göre okumak fikri bana hiç uymuyor.
Lisede, askerlik dersi hocamız bize göstermek için okul bahçesine bir çok tüfek getirmişti. Birinin namlusunun üzerinde delikli ayrı bir parça vardı. Hocaya, bu tüfek yazlık tüfek mi diye sorup sınıftan atılmıştım. Yazlık okuma listelerini görünce aklıma hep o tüfek geliyor.
Bugün de Daniel Pennac’tan devam ediyorum.
Okuma vakti mesele ediliyorsa, ortada okuma arzusu yok demektir, diyor Pennac. Ne kadar haklı. Ve: Nasıl oluyor da, çalışan, alışveriş yapan, çocuklarını yetiştiren, arabasını süren, dişçiye sık sık giden, evini taşıyan şu kadın okumaya vakit buluyor da, mazbut bir hayat süren mirasyedi bekar bulamıyor? diye soruyor. Ve şöyle devam ediyor: Okuma toplumsal zamanın örgütlenmesine bağlı değildir; o, aşk gibi, bir varolma tarzıdır. Mesele okumaya vaktim olup olmadığı değil, bir okur olma zevkini kendime tanıyıp tanımamamdır.
Bilgimiz, öğrenim durumumuz, kariyerimiz, sosyal hayatımız bir şeydir; okur olarak samimiyetimiz, kültürümüz ise başka bir şey. Amaç, eserin kendisidir. Ellerinin arasındaki eserdir. Bir gün Pembe Dizi’den Doktor Jivago’ya geçeriz. Daha sonra bir gün, üstün gelen Pasternek olur. Oyun arkadaşlığı biter, hayat dostları isteriz.
Okuma, başka bir arkadaşlığın yerini almayan ama bir başka arkadaşlık tarafından da yeri doldurulamayacak bir yoldaşlık sağlar.
Okuma gerekçelerimiz en az yaşama gerekçelerimiz kadar gariptirler. Ve hiç kimse bize bu yakınlığın hesabını soramaz.
Roman Gibi/ Kitaplara ve Okumaya Dair, Daniel Pennac, Metis Yayınları, 2013, sayfa 93-131.
Leave A Reply