Ucuza barınma imkanı sunan, kent merkezinde, buharlı makineler için yapılmış, Fordizm ile terk edilmiş fabrika ve depolara sanatçılar yerleşmişler ve çok fazla tadilat yaptıramamışlardır.
Loft yaşam tarzı geleneksel ev modelini reddediyor ve endüstriyel estetiğin kullanımını getiriyordu.
Duvarlar çoğunlukla çıplak tuğla ya da taştandır, ahşap dikmeler, kolon ve kirişler açıktadır. Zemin ahşap ya da betondur. Zeminde endüstriyel yıpranmanın izleri vardır. Tesisat elemanları açıkta durur. Bir kısmında ısıtma bile yoktur.
İdeal ev kavramı 1950’lerde, banliyöde bahçeli ev demek iken, çürümekte olan sanayi mekanlarına taşınmak, genel gidişata kararlı bir muhalefet anlamı da taşıyor; burjuva estetiği, ahlakı ve toplum kurallarının olumsuzlanmasını yansıtıyordu. Bu muhalif tutumun sergilendiği yaşama loft yaşamı adı verilmiştir. Muhalif tutum ile loftların onları kentten yalıtan mimarisi uyuşur. Bu yeni yaşam biçiminin başlangıcı spontane bir şekilde oluşmuştur. İlerleyen yıllarda sistematikleşecektir. Minimum harcama kısıtından tamamıyla kurtulacak ve önce orta, daha sonra ise üst gelir gruplarına hitap eden özel bir mimarlık türüne dönüşecektir.
Mevcut tüm iç dekorasyon fikirleri ve gelenekleri loftlarla birlikte değişmiştir. İç mekandaki bu radikal değişiklikler, mekanın değişmesinin yanında farklı davranış biçimleri de getirmiştir.
Loft’un beş temel mimari ölçütü dönüşüm, yüksek tavan, serbest plan, geniş pencereler ve çıplak strüktür olarak sıralanabilir.
Dönüşüm. Loftlar, Modernizm’in, Aydınlanma’nın ortaya koyduğu üretim biçimi için inşa edilmişlerdi. Tamamen işlevselliğe yöneliklerdi. Bu binalar, modernist ve sanayi üretimi odaklı imalathanelerden, Postmodern ve sanat üretimi ve tüketimi odaklı atölyelere ve yaşam alanlarına dönüşmüştür.
Yüksek Tavan. Sanayi Devrimi sonrasında gerçekleştirilen üretimde en önemli bileşen buhar makineleriydi; bunlar hem büyük yer kaplıyor, hem de çalışırken oldukça yoğun bir buhar çıkarıyordu. Yüksek tavan bir zorunluluktu. Tavan yükseklikleri 3,5-5 m arasında değişiyordu. Tavan, küçük binalarda tonozlarla, büyük binalarda kolonlarla desteklenmişti.
Serbest Plan. Büyük buharlı makineler için yapıldıklarından yatayda ve düşeyde geniş hacme sahip binalardır. Mimari bariyerleri yoktur. Bu eksiklik, fonksiyonlar arası hiyerarşiyi ortadan kaldırır; zorunlu bir dürüstlük/şeffaflık hali yaratır; sergilemeyi ön plana çıkarır. Loft mekanlarındaki örgütlenme, topluma açık bir mekan yaratır. Kapalı alan büyüklüğü çoğunlukla 180-1000 metre kare arasında değişir.
Geniş Pencereler. Üretim geçmişinden kalan, mekanın aydınlık olması için önemsenen dev pencerelere ilaveten, bazı loft yapılarda çatılara da büyük cam pencereler sık aralıklarla yerleştirilmiştir. Dolayısıyla loftların dış çevre ile görsel bağlantısı fazladır. Loftlarda genellikle perde asılmaz. Bu özellik de topluma açık mekan olmayı destekler. SoHo loftlarında ortalama pencere yüksekliği 2.5 m civarındadır.
Çıplak Strüktür. Orijinal loftlar, açıkta bırakılmış havalandırma ve tesisat boruları, elektrik kabloları, yapının tam orta yerine açılan yük asansörleri, boyasız ve brüt bırakılmış zeminler, duvarlar ve tavanlar, sıva çekilmemiş tuğla veya taş duvarlar barındırır.
Fotoğraf: urbanomnibus.net
Loft yaşamı, mesken-üretim ve sergilemeyi birleştiren bir yaşam biçimi sunar. Dosyamız boyunca sık sık belirtmeye çalıştığımız gibi, aslında hiçbir şeyin ilk olduğunu iddia edemeyiz. Franz Schubert’in (1797-1828) zamanında varlıklı arkadaşları veya hayranlarının evlerinde, çoğunlukla bestecinin de katıldığı ve onun müziğinin yanı sıra şiir, dans ve benzeri sosyal etkinlikleri içeren toplantılar yapılırdı. Schubertiade adı verilen bu etkinlikler günümüzde de Schubert’in müziğine adanmış konserler ve festivallerle devam etmektedir.
Loftlarda gerçekleştirilen sanatsal sergilemeler plastik sanatlarla sınırlı kalmamış, Happeningler, dia gösterimleri, dans performansları gibi etkinliklerin sahnelenmesi de yapılmıştır. Bazı hallerde resim ve tiyatro bir araya getirilmiş, kamuya açık sergilenmiştir. Bu tür etkinlikler, orta sınıfı bu mekanlara rağbet etmeye yöneltmiştir. Sanat üretimini birinci elden izlemek için loftlara gitmek cazip olmuştur. Sanat simsarları, müze küratörleri ve koleksiyoncular bunun reklamını yapmışlardır. Yeni zengin sanat koleksiyonerleri, sanatçıların stüdyosunu ziyaret etmeyi, seçkin konumlarının toplum tarafından tanınması olarak algılamışlardır.
Pop Art bölümünde Andy Warhol’dan ve onun loftu Fabrica’dan bahsetmiştik. Fotoğraf: elcafetindelas5.wordpress.com