Brejnev hükümeti, Leninist düşüncelere başvuran Kruşçev hükümetinin aksine Rus milliyetçiliğine yöneldi. Büyük Yurtseverlik Savaşı kültü inşa edildi. Zafer Günü, 1965’e kadar Sovyet bayramı bile değildi. Kutlamaları ve geçit törenlerini organize etmek gazi gruplarına bırakılmıştı. Ancak Zafer’in 20. yıldönümünden itibaren, 9 Mayıs’lar tüm Parti liderlerinin Lenin’in mozolesine çıkarak Kızıl Meydan’da tören adımlarıyla ilerleyen Kızıl Ordu askerlerini selamladığı büyük bir askeri güç gösterisi ile kutlandı. İki yıl sonra, Kremlin Duvarı’nın yakınına Meçhul Asker Anıtı dikildi. Burası, yabancı devlet adamlarının “20 milyon ölü”ye saygılarını sundukları kutsal bir yer oldu. Aynı yıl, Volgagrad’da (eski Stalingrad) bir matem anıtının yapımı tamamlandı. Ortasında, kılıcını havaya kaldırarak halkı harekete geçmeye çağıran Rusya Ana’nın devasa heykeli “Anavatan Çağırıyor” bulunuyordu (1).

Anavatan Çağırıyor’da Rusya Ana, Volgagrad’a tekne ile yaklaşırken çok uzaktan görülüyor.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu, 2017.
Rus milliyetçiliği, edebiyat alanında iki ana akımı teşvik etti. Birincisi, Fedor Abramov, Valentin Rasputin ve Aleksandr Soljenitsin‘in de aralarında bulunduğu bir grup köy nesri yazarı tarafından temsil ediliyordu. Öyküleri, kolektifleştirmenin bıraktığı mirasa (köyün ve köy kilisesinin yok edilmesi, kırsal bölgelerin nüfusunun azalması, ormanların tahrip edilmesi, çevre kirliliği, kırsal yaşam standartlarının gerilemesi vb) yönelik bir yergi ve eski Rus değerleri ile gelenekleri için ağıt niteliğindeydi. Milliyetçiliğin daha iddialı ikinci kanadı, Parti yönetiminin desteğini alan, köy nesri yazarlarıyla aynı kaygıları taşıyan fakat sahip olduğu Politbüro koruması altında Batı karşıtı, milliyetçi tarih görüşünde birleşiyorlardı. Bu yazarlar, Parti’nin Marksizm-Leninizmin yanı sıra Rus milliyetçiliğini de temel ideoloji olarak benimsemesi gerektiğini savunuyorlardı. Milliyetçilik, Batılı fikirlerin ve Batı kültürünün artan etkisinin panzehri olarak görülüyordu (2).
Rus milliyetçilerini etkileyen beyaz göçmen filozof, monarşizm ve faşizm sempatizanı İvan İlyin’dir (1883-1954). İlyin, Rusya’nın sert iklimi, savunması gereken geniş toprakları ve acılarla dolu tarihi nedeniyle üstlenmesi gereken sorumluluğun dünyadaki diğer ülkelerinkinden daha büyük olduğunu ileri sürdü. Ancak bu zorlu sınavdan bugüne kadar özel bir manevi güçle, sevgi ve özveri kapasitesi ile çıkmıştı; “ulusal bir diktatör” tarafından yönetilmesi halinde de bu güç onu Bolşeviklerden kurtaracak ve Avrasya’da kutsal bir imparatorluk olarak yeniden doğmasını sağlayacaktı. İlyin’in düşünceleri, Sovyet sonrası Rusya’nın öyküsünü Beyaz ve monarşizm yanlısı hareketlerin kayıp tarihlerine yeniden bağlama gündeminin bir parçası olarak Kilise tarafından yoğun biçimde desteklendi. Kilise 2005’te İlyin’in naaşının İsviçre’den getirilmesini organize etti ve Beyaz Ordu Komutanı Denikin’in Moskova Donskoy Manastırı’ndaki mezarının yanına defnedilmesini sağladı. İlyin’in mistik düşünceleri Moskova Üniversitesi felsefe profesörlerinden ve en etkili kitabı Jeopolitiğin Temelleri (1997) olan ve Rus Genelkurmay Akademisi’nde ders kitabı olarak okutulan Alexander Dugin tarafından Putin’in davası için daha sadeleştirildi ve yayıldı. Kitapta, Avrasya’da totaliter nitelikli bir Rus İmparatorluğu’nu yeniden inşa etmeye yönelik hibrit bir savaş stratejisinin ana hatları veriliyordu. Hibrit savaş siyasi yıkıcılığı, Rus gazının ve petrolünün silah olarak kullanılmasını, siber savaşı ve askeri gücü birleştirecekti. Bu strateji ile Batılı liberal düzenin ve ABD’nin küresel hakimiyetinin reddine dayalı ittifaklar kurulacaktı (3).
Yararlanılan Kaynak
(1) Rusya’nın Öyküsü, Orlando Figes, YKY, 2022. Sayfa 225.
(2) A.g.e., sayfa 225, 226.
(3) A.g.e., sayfa 251, 252.
Leave A Reply