- İslam’daki suret yasağı hat ve nakışın gelişmesini getirmiştir.
- Nakış, giyecekler, eşyalar, askeri malzemelere (sadaklar, eyerler, eyer örtüleri, muhtelif çanta ve matara kılıfları vs.); elde veya gergefte; her nevi dokuma ve deri üzerine; sünnet ve çeyiz gibi hemen her haneyi ilgilendiren hedeflerle; insan ve hayvan figürü yerine daha çok bitkisel, mimari ve simetri ile sonsuzluk prensibine bağlı kalarak kullanılan geometrik desenlerle çok yoğun olarak yapılmıştır.
- Elimizdeki en eski nakış 16. yüzyıldan kalma. Bunlar genellikle keten, pamuk veya ipek dokuma üzerine yapılmıştır.
- 16. yüzyılda ana renkler kullanılmıştır, ara renkler görülmez. Bu dönemlerde nakışlarda beyaz ve kırmızı vardır ama pembe yoktur. Bu nakışlara uzaktan bakıldığında renk lekelerinden oluşan bir kompozisyon görülür. Nakışta, dokuma taklit edilmiştir. Çünkü dokuma yapmak daha zor ve imkanları kısıtlıdır. Yapılan hata düzeltilemez. Evde el tezgahını koyacak yer, el tezgahına yapılacak yatırım gereklidir. Nakış için yapılacak yatırım çok düşük olduğundan dekorasyon için daima tercih edilmiş, nakış işleyenlerin sayısı yüksek olmuştur.
- 17. yüzyıldan sonra daha karmaşık desenler uygulanmış, ara renkler de kullanılmaya başlanmıştır. Karanfil, lale, sümbül ve gül motifi çok kullanılmıştır.
- Desen içinde desen uygulaması da görülür. Karanfilin içinden çıkan lale deseni gibi.
- Türk nakış işi, hesap işidir. 1-2-1 veya 3-2-3 gibi bir ritmi vardır.
- Nakışlı parçanın ön yüzü ile arka yüzü aynı görüntüdedir. Bu, çok zor bir uygulamadır. Daha çok iki yüzü de görünen kumaşlarda kullanılmıştır.
- Makrame, 16. ve 17. yüzyıllarda uygulanan, püskülsüz, saçaksız, iki ucuna nakış yapılan, önce mendil sonra baş örtüsü, sonra sofra dolaması olarak çeyize konan bir parçadır.
- 18. yüzyılda metal iplik nakışa dahil oldu. Nakışa mimari detay girmeye başladı, görkemli binalar, bahçeler gibi. Nakış artık dokumaya benzemez. Çin iğnesi yeni bir teknik olarak işlemeye dahil olur.
- Suzeni denen zincir işi de bu dönemde nakış çeşitlerine katılmıştır.
- Yazma (batik) uygulaması yaygınlaşır. Kandilli, Elmalı yazmaları ünlüdür. Bu teknik, su kenarlarında yapılır. Yazma kumaşın kenarlarına işleme ve makreme yapılmış olabilir.
- Peşkir denen küçük el havluları genelde kare biçimli, saçaklı ve emici kumaştan yapılır. Güğüm peşkiri, abdest peşkiri gibi farklı kullanım amaçlarına göre yapılmış peşkirler de vardır.
- Genellikle ketene işlenen, püsküllü veya püskülsüz olabilen, yer sofrasında ortak peçete olarak kullanılan, hediye verilen, dar ve uzun yağlık, bir başka Osmanlı nakışlı işidir.
- Her boy olabilen havlular genellikle saçaklı ve çoğunlukla metal iplik işlemelidir.
- Hem kadın hem erkek tarafından şalvara kemer olarak takılan, cep gibi de kullanılan uçkur, çeşitli kumaşlardan yapılır, ince uzundur ve iki ucu nakışlıdır.
- Çevre, önce örtü, sonra baş örtüsü olarak kullanılan, genellikle kare, çevresi nakışlı bir eşyadır.
- Bazen yuvarlak, genelde kare, ortasında bir daire bulunan, bu daire ile bohçadan ayrılan kavuk örtüsü, ileri gelenlerin evlerinde bulunan, ağır nakışlı bir örtü çeşidiydi. Halkın kullanmadığı kavuk, saray erkanının, paşaların evlerinde, eve geldiklerinde kavuklarını kavukluğa koyup bununla örtmeleri için yapılırdı. Tanzimattan sonra kavuk pek giyilmediği için kullanım alanı kalmadı.
- Keçe ve çuha seccadelerin üzerine yapılan, manyaluka denen, Balkan kökenli bir nakış türü vardı. Keçe ve çuha Selanik’ten gelirdi. Ülkenin sert iklimli bölgelerinde namaz kılarken üşümemek için kullanılan keçe veya çuha kumaş üzerine uygulanıyordu.
- Dival işi, atlas (saten) ve kadife, nadiren de çuha üzerine metal iplik ile yapılırdı. Önce ipliğin hazırlanması gerekirdi. İpek iplik üzerine metal iplik yay gibi sarılırdı. Bu ipliğe klaptan denir. Motif kartondan kesilir, işleme ile karton kaplanırdı ama arka yüzüne klaptan harcanmazdı. Hem bu kıymetli iplikten tasarruf edilir, hem de klaptanın kumaşı delmesine engel olunmuş olurdu. Bu işin arka yüzü çok kirli olduğu için mutlaka astarlanırdı.
- Çift sarma denen nakış tekniğinde motif, bombeli hale gelene kadar 4-5 defa pamuk iplik ile işlendikten sonra üzerine klaptan geçirilirdi.
- Yorgan yüzleri, yastık yüzleri ve sedir eteği mutlaka nakışlı olurdu. Yastıklar genelde sedir yastıklarıdır. Sultan Abdülmecit’in alameti güneşti, yorgan yüzüne de motif olarak güneş işlenirdi.
- Çatma denen el dokuması kadife çok ünlüydü. Üzerine bazen nakış da yapılırdı. Venedikliler hem çatmayı hem de Osmanlı motiflerini çok beğenirlerdi.
- Arkası gümüşlü aynalar, aynanın gece ters çevrilmesi adetinden kaynaklanan bir sanat olmuştur. Boy aynası ise gece nakışlı ayna örtüsü ile kapatılırdı.
- Bohça, dönemin hediye paketiydi. Mutlaka nakışlı olurdu. Günümüzde uygulanan nişan bohçası bu adetin devamıdır.
- Lahuri şal, Lahor’da dokunan kaşmir, şal desenli şalların üzerine Osmanlıda işleme yapılırdı.
- Kahve örtüsü de üzerine nakış yapılan bir başka eşya idi.
- Bursa işi, altın iplik ile birbirinin içinden geçirilerek yapılırdı.
- Kordone işleme tekniğinde de altın iplikle yapılan nakış gibi üst üste geçme tekniği uygulanırdı.
- Osmanlı’da sanat da merkezi düzenli idi. Sarayın tezhiphanesi yeni motifler, yeni tasarımlar ürettikçe çinicilere, halıcılara, nakışçılara, mücevhercilere iletirdi.
Yararlanılan Kaynak
- Ancien Salons Privés’deki Serdar Gülgün semineri ders notlarından.
Ancien “Salons Privés”, batik, Bilecik, Bindallı, Bohça, Bursa işi, Çatma, Çift sarma, Çin iğnesi, çuha, Dival işi, havlu, Islam, Kahve örtüsü, kavuk örtüsü, Keçe, klaptan, Kordone işleme, Lahuri şal, Makrame, makreme, manyaluka, nakış, nakışlı ayna örtüsü, nişan bohçası, Peşkir, Sarayın tezhiphanesi, seccade, sedir eteği, Serdar Gülgün, Suzeni, Türk nakış işi, uçkur, yağlık, yastık yüzleri, Yazma, Yorgan yüzleri
Leave A Reply