- Sanatta Birinci Dünya Savaşı öncesinden başlayan çeşitliliği paylaşırken kullanacak olduğumuz terimler karanlıkta kalmasın diye plastik açıdan bize verilenlere bakmak istedik.
- Sanat akımları sırasıyla bir dışa dönük, bir içe dönük olarak oluşurlar. İlkel sanat içe dönüktür. Antik Yunan’da sanat dışa dönüktür. Bizans’ta ve Gotik’te sanat dinidir ve içe dönüktür. Rönesans’ta sanat insana, dışa dönüktür. Ruhla, dinle ilgilenen Manyerist sanat içe dönüktür. Hollandalı Realistlerin başı çektiği Barok sanat dışa dönüktür. Romantizm içe, Empresyonizm dışa dönüktür. Post Empresyonizm ve Ekspresyonizm içe, Kübizm dışa dönüktür. Ama 20. yüzyılın ortasından sonra bu düzenli akış bozulur.
- 1907-1914 arasında öyle bir sanat çeşitliliği olur ki, Rönesans’tan 20. yüzyıla gelinceye kadar geçen zamanda olandan daha fazla gelişmeyle karşılaşırız. Artık akımların biri bitip biri başlamaz. Aynı anda birkaç akım devam ederken sanatçılar birden fazla akımdan etkilenip sanat yaşamları boyunca farklı stillerde eserler verirler.
- Bir sanat eserinde mutlak bulunması gereken ilk öge dengedir. Doğada, insanın içinde, mantık ile ruhsal alemde olması gerektiği gibi.
- Farklı ülkelerde, farklı sanatçılarda, farklı zamanlarda bize aynı gözüken eserler veya motifler görebiliyoruz. Farklı olduklarını anlayabilmek için sanatçıların amacını bilmemiz gerekiyor. Eserlerini benzer bulabileceğimiz sanatçılardan Malevich ile Mondrian’ı örnek alırsak, Malevich’in amacı herşeyi unutup öze inmek iken, Mondrian’ın amacı topluma mükemmelliği aşılamaktır ve hiçbir mistik amacı yoktur. Bir eserin Kavramsal mı, Konstrüktif mi olduğuna karar verebilmek için de sanatçının amacını bilmek gerekir. Sanatçının amacı birşey anlatmak ise Kavramsal, sanatçı için kullandığı malzeme ve oranlar önemli ise Konstrüktif diye sınıflanır.
- Soyutlama (abstraction), soyut sanat, non-figüratif terimleri farklı şeyleri ifade eder.
- Soyutlamada figür vardır ama sanatçı o figürü kendine göre yorumlar. Mağara devrinden beri vardır. İlk insan mağaranın duvarına hayvan resmi çizer ama hayvana benzedi mi diye bir endişesi yoktur. Resim ayrıntısızdır. Eski Mısır sanatında, Doğu sanatında soyutlama hep vardır. Batı’da da Rönesans ile görüneni yapmaya başlıyorlar ve bu tercih 18. yüzyıla kadar sürüyor. Özgürlük tekrar 19. yüzyılda Romantizm ile geliyor. Geleneğe, baskıya karşı çıkma ile Modern Sanat başlıyor.
- Soyut sanatta sanatçı bir objeye bakıp esinlenir ama eseri o objeye benzemez. Müzikten esinlenerek bir tablo yapar, biz uçuşan renkler görürüz.
- Non-figüratif sanatta ise hiçbir çağrışım yaptırmayacak formlar görülür. Sanatçı eserini yaparken hiçbir şeyden esinlenmez.
- Resim sanatında analiz yaparken ilk bakılması gereken şeylerden biri eserin formcu mu, renkçi mi olduğu, yoksa çizgi ağırlıklı mı çalışıldığıdır.
- Bazı sanatçılar, bazı akımlar için renk çok önemlidir. Venedik renkçi bir ekoldür. Turner, Van Gogh ve Gaugin de renkçidir.
- Rengin saflığı da önemsenen hususlardan biridir. Van Gogh ve Gaugin renk saf olsun diye boyayı tüpten sıkıyorlar, karıştırmıyorlar.
- Saf renk kullanmak isteyenler rengin saflığının müzik gibi doğrudan etki ettiğini düşünüyorlar.
- Gölge soğuk renkler, ışık sıcak renklerle yapılıyor.
- İfade edilmek istenen duyguyu hangi renk ifade ediyorsa o rengi kullanmak dışavurumcu bir yaklaşımdır.
- Matisse’in ve Kandinski’nin renk üzerine çalışmaları var. (Bloğumuzda Renk dosyası yayınlamış ve Kandinski’nin renk çalışmalarına önemli bir yer ayırmıştık.)

Maurice de Vlaminck (1876-1958), Marly-le-Roi’daki Restaurant, 1905.
Van Gogh’u babasından bile çok sevdiğini söyleyen bu sanatçı en önemli Fovlardan biridir. Bu tablosu da renkçi tablolara iyi bir örnektir.
- Kandinski, “Renk ve çizgi bize enerjinin ardındaki gizemi anlatmaya yarar”, “Renk kendini tanımaya, öze inmeye; çizgi ise ruhsal ve düşsel durumları yansıtır”, demiştir.
- Kübizm’de kenarlardan gelen çizgiler ortalarda buluşur, bütün çizgiler birbirini takip eder.
- De Stijl akımı sanatçılarından Theo van Doesburg’un estetiği çizgisel ve geometriktir.
- Soyut sanat estetiği renklerin, çizgilerin, formların kombinasyonuyla yarattığı etkiye göre değerlendirilmelidir.
- Hat sanatını bu gruba girer.
- Formun da kendi dili vardır. Formun kendi dinamizmi, kendi karakteri, iç yapısı vardır. Form bazen kendisinin dışında da birşey anlatır. Nesneye takılmadan formun yarattığı hissi duyabilmek önemlidir. Degas, Daumier, Manet ve Cezanne için form önemlidir. Formun önemli olduğu tablolarda lekenin kontürü belirgindir. Japon resminde form önemlidir. Empresyonizm ile form önemini kaybeder, ışık ve renk öne çıkar.
- Gaugin gölge için diyor ki, ” Gölge işinize yarıyorsa kullanın. Gölgeyi, gölge diye koyarsanız doğanın esiri olursunuz, kendiniz ihtiyaç duyduğunuz için koyarsanız esaret söz konusu olmaz. Gölge ve rengi, anlatmak istediğiniz şeye vasıta olarak kullanın”. Gaugin gölgeyi form olarak yapıyor. Ekspresyonist ve Sürrealist eserlerde ışık-gölge kontrastları güçlüdür.
- Işık-gölge kullanımı, sanatçının yaşadığı coğrafya ile de ilgili olabiliyor. Hollandalı Van Gogh’un, Fransa’ya gelene kadar yaptığı resimleri renkçi değil.
- Ekspresyonist sanatçı, ruhunu ortaya koymak için deformasyon yapıyor.
- Deformasyon örgüye, dengeye, kompozisyona uydurmak için de yapılabiliyor.
- Sanatın sorunsallarından biri “gerçekler” konusudur.
- 19. yüzyıl sonundan itibaren gerçekleri arama çabası başlamıştır.
- Realizm’de konu “görünen gerçekler”dir, dış dünyanın objektif gerçeğine inanç tamdır. Gözün gördüğü gerçeği betimlerler. “Gerçek” diye adlandırılan daima karamsardır. Dış görünüşe olan inanç müspete olan inançtan kaynaklanır (Pozitivizm).
- Empresyonizm’de doğa-ışık analizi ile “o an görünen”in analizi yapılır, “değişen gerçekler” söz konusudur. Görünen şeyin “gelip geçici”liği söz konusu olduğu için “anlık gerçek”tir konu.
- Ekspresyonistlere göre gerçek, başka bir yerde değil, insanın içinde, ruhunda, kendisinde gizlidir. Gerçeklerin ve görünüşlerin insandan insana değişebildiğine inanırlar.
- Cezanne doğanın gerçeğini yapar. Görünenin derinindekini yaptığı için değişen değil, sabit bir gerçektir onunki..
- Van Gogh ve Gaugin doğanın değil, kendi gerçeğini yapıyor.
- Fovizm’de gerçeğin, yani duygularımızın gelip geçiciliği konu edilir.
- Sürrealizm’de görünenin anlamı toptan değişir.
- Eserlerde kullanılan malzemeler de zamanla önem kazanmıştır. 20. yüzyılda geleneksel sanat araçlarının yanı sıra, tuval ve boya gibi, zamanla geleneksel olmayan malzemeler de kullanılmış, geleneksel malzeme ile soyut sanat yapılabildiği gibi, seri üretim malzemeleri de eserlere dahil olmuş, resim ve üç boyutlu nesnelerin kombinasyonundan oluşan eserler üretilmiştir. Gündelik materyalleri cam, elektrik lambası teçhizatı, çelik tel yumağı, dergi kupürleri, posta pulları, mobilyalar, Coca-Cola şişeleri vs. kullanarak sanatla yaşam arasında bağlantı kurmak istediğini, yaptığı sanatın sanattan ziyade yaşamla ilgili olduğunu söyleyen Amerikalı Robert Rauschenberg (1925-2008) gibi sanatçılar olmuştur.
- Modernizm ile ilişkilendirilen ortama özgü terimi açısından ise Rauschenberg’in adı geçen malzeme ile yapılmış eseri ne bir resimdir, ne de bir heykel, yani ortama özgü değildir. Geleneksel olmayan materyal ve süreçler kullanan sanatçılar estetik etki ile ya çok az ilgilenir ya da hiç ilgilenmez. Bu sanatçılar Modernizm’le bağlantılı ortama özgü estetizme karşı çıkarlar.
- Resmin hem dolu hem boş kısmını görmemiz lazım. Özellikle soyut sanatta dış boşlukları görebilmek şart. Bazen boşluk eserin, biçimlerin kendileri kadar önemli bir parçasıdır.
- Cezanne, tuvalin ya da kağıdın üzerinde geniş bir alanı boş bırakıyordu. Bu boş bırakma, birkaç amaca hizmet ediyordu. Amaçlardan en önemlisi, bu espasların göze, kayda geçirilmiş olan çeşitlemelere, imgelemden ilave yapma olanağı sağlamasıydı.

Henri Matisse, Dans. Sanatçı bu yağlı boya tablodan birkaç tane yapmıştır. Mesela 1909 yılında yapmış olduğu New York’ta MOMA’da, 1910 tarihli olanı St. Petersburg’da Hermitage’da sergilenmektedir.
Dış boşluk için bu tabloyu seçmemizin nedeni, bu tabloda dış boşlukların makasla kesilip çıkartılabilecek kadar net olmasıdır. Matisse’in başka bir tablosunda ise mavi örtünün dış boşluğu sarı çizgilerle vurgulanmıştır.
- Sanatçıların birden fazla akımdan etkilenip sanat yaşamları boyunca farklı stillerde eserler vermelerine André Derain’i (1880-1954) örnek verirsek: Matisse ile birlikte Fovizm’in kurucusu olan Derain, daha sonra noktacılık (pointillisme) tekniklerini kullanmış, ancak noktalar büyük olduğundan divisionizm tekniğine yaklaşan resimler yapmış, daha sonra Cezanne ve Kübizm etkisine girip Fovizm’in parlak renklerinden uzaklaşarak mat renkler kullanmış, giderek eserlerinde rengin rolü azalmış, formlar keskinleşmiş ve 1911-14 yılları ressamın Gotik dönemi olmuş, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Klasisizm akımının lideri olmuştur.
**Eserin amacını sorgulamak,
**Eser renk, çizgi ve form açısından irdelenirken eserin dolu kısmı kadar boş kısmına da dikkat etmek,
**Eserin “gerçek” sorunsalını nasıl ele aldığına bakmak,
**Söz konusu sanatçının geçirdiği evrim sonucu dahil olduğu akımları izlemek,
**Ve tabii en önemlisi, sanat hakkındaki hüküm ve fikirlerin, tarihsel ve kültürel koşullara göre değiştiğini unutmamak gerekir.
Leave A Reply