- Lyonel Feininger’in (1871-1956), 1913 yılında Orfizm’in kurucusu Robert Delaunay ile tanıştıktan sonra, stili değişikliğe uğradı: Aşırı mekân perspektifleri, uzatılmış figürler ve çoğu kez fantastik bir mimari, çok sayıda prizmaya ayrılan resimler yapmaya başladı. Çoğu kez insan figürünü resmin odak noktasına kordu. Orfizm’de olduğu gibi, ışık algısının parçalanmasından yararlandığı için motifleri çoğu zaman ışık içinde yüzüyor izlenimi verdi. Blauer Reiter sanatçı topluluğunun Berlin’deki 1913 sergisine katıldı. 1919’da Gropius tarafından Weimar’da Bauhaus Grafik Atölyelerinin başına getirildi. Ancak o da, pek çok sanatçı gibi, Nasyonal Sosyalizm’in yarattığı ortamdan kaçarak 1937’de ABD’ye geri döndü ve New York’a yerleşti.
- Sinkromizm, 1912-1920 arasında Orfizm etkisi ile ortaya çıkan bir akımdı. Avrupa etkili bu soyut sanatın öncüleri Paris’te tanışan Stanton MacDonald-Wright ve Morgan Russel idi. İkili, 1913’te New York’ta düzenlenen Armory Show’da soyut resimleriyle yankı uyandırmıştır.
- Tarih tekerrür etti: Antik Yunan tanrılarını Romalıların devralıp yeniden adlandırmaları gibi ABD’li sanatçılar da Avrupa’lı soyut sanatı kendilerine uyarladılar veya uyarlamadılar ama mutlaka kendileri isimlendirdiler.
- Soyut Sanat’ın ilk temsilcilerinden Morgan Russell (1886-1953), aynı zamanda renk kuramcısıdır. Akılcı yaklaşımı ve kuramcı yöntemiyle ABD’de çağdaş sanatın yerleşmesinde önemli rol oynamıştır. Sanat hayatına Ashcan School’un kurucusu Robert Henry ile başlayan Russell, 40 yıl Paris’te çalışmıştır. Russell resimlerinde, saydam olmayan, kütlesel ve hacimsel renk biçimleri kullanmış, arı bir soyutluğa ulaşmıştır. Eserleri büyük ölçüde Delaunay ve Kupka ile koşutluk gösterir. 1920’lerde figüratif resme yönelmiştir. ABD’ye 1946’da dönmüştür.

Stanton MacDonald-Wright, Abstraction on Spectrum (Organization 5), 1914-17.
Pür sinkromist bir tablo örneği.
Fotoğraf:artcontrarian.blogspot.com
- Stanton MacDonald-Wright (1890-1973), Los Angeles sonrası, Sorbonne, Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulu, Akademi Julian’de yani hep Paris’te sanat eğitimi almış. Katıksız, saf renklerini bilimsel optik çalışmaları ve renk kuramlarını inceleyerek oluşturmuş. İnsan vücudunun kas yapısının ritmik koordinasyonu ile ilgilenmiş, bu ritmi estetik bir yapı olarak resminin soyut biçim ilişkilerine uygulayarak renkleri soğuk, sıcak ve karşıt olarak kullanmıştır.Renk karşıtlıklarının ve geçişlerinin insanda uyandırdığı etkiyi resminin önemli niteliklerinden biri haline getirmiş ve atmosferik ve ritmik kompozisyonlar yapmış. 1925 yılında figüratif resme dönmüş, 1933-35 arasında duvar resimleri üzerine çalışan sanatçı, 1935-42 arasında Federal Sanat Projesi‘ne (Works Progress Administration Federal Art Project)(WPA- FAP) katılmış. 1952’den sonra soyut resme geri dönmüş, sanat eğitimi vermiş, Zen ile ilgilenmiştir.

Stanton MacDonald-Wright, Raigo, 1955.
Sanatçının soyut sanata geri döndükten sonra yaptığı, ama Sinkromizm ruhunu taşımaya devam eden bir eseri.
Fotoğraf:artcontrarian.blogspot.com
- Kapitalist, ressam ve yazar Katherine Sophie Dreier (1877-1952), 1902-1912 yılları arasında Almanya, Fransa ve İngiltere’de bir inceleme gezisi yapmış; kadınların durumunun iyileştirilmesi başta olmak üzere birçok reformist projede rol almıştı. New York’ta duvar resmi işliği açmış; 1920 yılında Bağımsız Sanatçılar Derneği’nde çalışırken Marcel Duchamp ile tanışmıştı. Duchamp’ın yardımı ile Société Anonyme’i kurmuş ve başkanı olmuştu. Société Anonyme, Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki ilk on yılda uluslararası modernizmin ABD’deki en önemli destekçilerinden biri oldu. Bu girişim, 1929 yılında kurulacak olan New York’taki Museum of Modern Art’a, MOMA’ya, örnek teşkil ediyor. Dreier’in eserleri 1920’lerde iyice soyutlaşıyor ve Société Anonyme’de birlikte çalıştığı Kandinski’nin mistik soyutlamalarından izler taşımaya başlıyor.
Leave A Reply