1980’li yıllarda bir grup Hintli tarihçi Maduniyet Çalışmaları (Subaltern Studies) adı altında yeni bir eleştirel çalışma alanı başlattı.
Madun ifadesini Gramsci, bir toplumda sesi olmayan, kendilerini temsil edemeyen, kendini ifade edemeyen işçiler, köylü kadınlar gibilerin, klasik Marksist anlamdaki proleteryadan başka bir durumda olduğunu belirtmek amacıyla kullanmıştır. Gayatri Chakravorty Spivak (1942-) ise, yurttaşlık yapılarına erişimi olmayan kişiler, hegemonik bir baskı altında olan, sesini duyuramayan tüm yoksulları, marjinalleri ve güçsüzleri kapsayan bir anlamda kullanmıştır.
Sömürgeci söylem tarafından göz ardı edilerek dışarıda bırakılan madunların “sessiz” varoluşlarını görünür kılmak amaçlanmıştı: Yeni bir tarih okuması. Ana akım açıklamalarda yer almayan, bastırılan halkların bakış açılarını incelemek: alternatif bir tarih yazımı. Spivak, maduniyet araştırmalarını postyapısalcı bir perspektiften eleştirerek yapısöküme uğratır. Özne olarak mevcut olmayan kişi anlamında kullandığı madunu temsil edebilen ve görünür kılan hiçbir belgenin olmadığını, bu nedenle de kendine ait bir dili ve temsiliyeti olmayan madunu görünür kılmaya çalışan girişimlerin madunluğa kendisine ait olmayan kurgusal özellikler yükleyeceğini savunur. Hintli madun öznelerin seslerinin aracısız duyulabilmesini sağlayacak hiçbir tarihsel belge ve kaynağın olmadığını öne sürer, Sati geleneğini örnek verir (1988). Beyaz medeni erkekler bu geleneği yasaklayarak Hindu kadını özgürleştirdiklerini düşünür, Hintli milliyetçiler ise Sati yapan kadınları cesur kadınlar olarak algılar. Oysa hiçbirisi Sati yapan kadının bakış açısını kavrayamaz ve bu noktada her ikisi de madunu dışlar. Spivak, bu kadınların özne olarak mevcut olmadıklarını, kendilerine ait bir dilleri ve öz temsil (self-representation) imkanları bulunmadığına dikkat çeker. Madun öznenin özellikle romantikleştirilmemesi ve homojenleştirilmemesi konusunda postkolonyal eleştirmeni uyarır. Spivak, madunluğun genelleştirilmiş kategoriler ile değil, tekillikleri ile ilgilenerek, sessiz madunun bakış açısını ifade etmesini engelleyen faktörleri ifşa etmeye çalışır (1).
Postkolonyal çalışmaların bir diğer önemli ismi, çalışmalara melezlik kavramını ekleyen Homi K. Bhabha’dır (1949-). Modernite döneminde dışlanan ve saf olmadığı için eleştirilen melezlik kavramı postmodern dönemle birlikte önem kazanmıştır. Küreselleşme ve çok uluslu şirketler artık homojen değil heterojendir. Postmodernizm çoğulluk ve farklılığın savunusunu yapar. Bu, melezlik kavramına yeni bir alan açmıştır. Homi Bhabha, kolonya söylemin tek taraflı iş göremediğini, kolonya söylem melezleştirdiğini saptar. Farklı kültürlerin bir arada yaşaması gerekince Fransızca kelimeler içerisine Arapça, Türkçe kelimeler ekleyip dili bozan ve onu melezleştirenler yeni ve çoğul bir dil inşasına da katkıda bulunmuş olur. Melezlik, homojenleştirmeden kaçış ifade eder (2).
Yararlanılan Kaynak
(1) Sosyolojide Yakın Dönem Gelişmeler Dersi, Post-Kolonyal Teori Ünitesi, Anadolu Üniversitesi. Sayfa 211, 212.
(2) A.g.e., sayfa 212.
Leave A Reply