“Ne büyük kibir, diye düşündüm. Herhangi bir Afrika ülkesinde, herhangi bir iç savaşta görülebilecek o gündelik sahneler, nasıl olur da bir distopya olarak kabul edilebilir? Gerçekten de utanç vericiydi! Çünkü o hikayelerde, gelecekte gerçekleşeceği iddia edilen bütün o vahşet zaten dünyanın bir yerinde mutlaka yaşanıyordu! Hatta dünya tarihi o vahşetlerle doluydu…
Kölelik diye tarihsel bir gerçek varken hangi distopyadan söz edilebilirdi? Üstelik bir zamanlar Ruanda ya da Bosna’da olanlar sırf Kuzey Amerika’da gerçekleşiyor diye nasıl olur da kıyamet sonrasına tarihlenebilirdi? “
“Bunları yok sayıp distopyaları geleceğe aitmiş gibi satmak sadece bir tezgahtı! İzleyene, “Henüz durum o kadar kötü değil, korkmayın!” diyen bir sahtekarlık. O hikâyelerin gelecekte geçtiğini iddia etmek, bugün herkesin herkese saldırdığı ya da baskı uyguladığı ülkelerde yaşayan insanlara yapılabilecek en büyük hakaretti. Dolayısıyla distopya, ancak geçmişi anlatan bir hikaye olabilirdi. Ne de olsa geleceğe dair kurulabilecek tek bir hayal vardı. Çünkü dünyanın distopik tarihinde henüz görülmemiş tek şey oydu: Ütopya!”
Yararlanılan Kaynak
Zamir, Hakan Günday, Doğan Kitap, 2021. Sayfa 348, 349.
Leave A Reply