
Resim Çalışan Kızlar, Emel Korutürk (1915-2013), 1930’lar.
Ben-Sen-Onlar: Sanatçı Kadınların Yüzyılı sergisi 1850–1950 yılları arasında Türkiye’de yaşamış ve yaratmış sanatçı kadınların eserlerinden oluşturulan seçkiden.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu, Meşher, 2022.
Linda Nochlin’in yazdığı ve Hayalperest Yayınevi’nin bastığı Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok? adlı kitabı hemen aldım. Ama bu başlık bana daha önce okuduğum ve dikkatimi çekmiş olan bir başka kitabı hatırlattı.
Çoğu konservatuarda kadınlar beste derslerine alınmazlardı. Bir müzik akademisine kabul edildiklerinde bile erkeklerden ayrı eğitim görürlerdi; çoğunlukla icracılık ya da öğretmenlik kariyerine hazırlanmak üzere, şarkıcı ya da piyanist olarak yetiştirilirlerdi. Onlara armoni eğitimi verilse de erkeklerinkinden daha düşük düzeyde kalırdı. Örneğin, Paris Konservatuarı’nda kadınların icracılar için klavye armonisinde ders almalarına 1859’dan itibaren izin verildi; ama beste armonisi öğrenimini görmeleri ancak 20 yıl sonra mümkün hale geldi. O zamana kadar Avrupa’da sadece iki konservatuvar, Brüksel ve Leipzig, kadınlar için beste dersleri sundu.
Ailelerin kızlarına özel beste dersleri aldırmaları mümkün olsa da, böyle aileler çok nadirdi. Müziğe yetenekli kızlar bir hüner olarak piyano çalmaya ya da şarkı okumaya özendirilebilirdi; ama erkeklere mahsus bir meslek olarak görülen bestecilik konusunda çok azına destek verilirdi.
“Kadın besteci” statüsüne dikkat çekilirdi ve kadınların büyük çaplı eserler, senfoniler ve konçertolar, besteleyememesinden dolayı, genellikle daha küçük müzik formlarına, piyano ve oda müziği parçalarına odaklanması tavsiye edilirdi. Salon müziği 19. yüzyılda kadınlarca en çok bestelenen müzik türüydü. Salon müziği, daha büyük çaplı eserleri bestelemek için gerekli becerilerin kazanıldığı resmi eğitimden yoksun amatörlere uygun bir yaratıcılık alanıydı.
Erkeklere çıplak insan ve tarih konulu resim türlerinin öğretildiği sanat akademilerine alınmayan kadın ressamların esas olarak manzara ve portre gibi “daha düşük” resim türleri ile uğraşmalarına benzer bir durumda bu.
Louise Farrenc (1804-1875) ve Louise Bertin (1805-1877), kadınların daha büyük formlarda müzik bestelemelerinin önündeki engelleri aşma bakımından istisnai idi.
Eserin kalitesini ölçmede tek standardı eser sahibinin adı olan dinleyici kitlesi de, besteci tanınmayan biri ise, icraya iltifat etmezdi.
Yararlanılan Kaynak
Avrupalılar, Orlando Figes, Yapı Kredi Yayınları, 2020. Sayfa 290-293.
Leave A Reply