14. yüzyılda vebanın kaynağı üzerine farklı düşünceler üretiliyordu. Yabancılara şüphe ile bakılıyordu ve özellikle Yahudi cemaatlerine acımasız davranılıyordu. Yahudiler suya zehir karıştırmakla suçlanıyordu ve yüzlerce Yahudi cemaatine hakaretler yağdırılıyor, onlara karşı kaba kuvvet kullanılıyordu.
Hannah Arendt’e göre Naziler Yahudileri uluslar üstü bir şebeke olarak görür; bu şebeke ortak bir genetik yapıya ve aynı zamanda birbirleriyle bağlantılı “seçilmiş halk” statüsüne sahiptir; yaşadıkları ülkeleri vatanları olarak görmeksizin güçlerini bu ülkelere karşı kullanırlar.
“Yahudi geni” fikri günümüzde çoktan yok olmaya yüz tutsa da hala yaygındır. Örneğin yazar Thilo Sarrazin verdiği bir gazete röportajında “Bütün Yahudiler belirli bir geni paylaşıyor” açıklamasında bulunmuştur. Anlaşıldığı kadarıyla Sarrazin işin püf noktasını anlamamıştır. Birçok Aşkenaz Yahudisi (yani ataları yüzyıllar boyunca Orta ve Doğu Avrupa’da yaşamış olan aynı dinin mensupları) kökenlerinin dayandığı Yakındoğu ile Orta ve Doğu Avrupa’nın genetik bileşenlerini taşımaktadır. Katı evlilik kuralları, onların yüzyıllar boyunca yalnız kendi inançlarına sahip kişilerden çocuk yapmalarına ve Yahudi olmayanlardan farklı genetik özelliklerinin korunmasına neden olmuştur. Ancak buradan, tüm Aşkenaz Yahudilerinin paylaştığı tek bir gen hasıl olmamış; bilakis kendilerinde fazlasıyla bulunan ve unsurları Doğu Avrupa ile Yakındoğu’ya dayanan bir genetik karışım ortaya çıkmıştır. Aşkenaz Yahudilerinin Doğu Avrupa kökenli DNA’larıyla Thüringen, Saksonya ve Brandenburg genomlarında da karşılaşıyoruz. Dolayısıyla Sarrazin’in o dönemde çürütülen, sadece Yahudilerin değil Baskılıların da belli bir geni paylaştığı şeklindeki tezi mantıklı olamaz.
Genlerimizin Yolculuğu, Johannes Krause, Thomas Trappe, Say Yayınları, 2021. Sayfa 172, 173, 220.
Osmanlı çarşı hamamlarında gayrimüslimlere nalın girmenin yasakladığı dönemler olmuştu. Gayrimüslimlere verilecek peştamallara bir dönem demir halka takılması uygun görülmüş daha sonra peştamallarına halka yerine birer küçük çıngırak bağlanmıştı. Bilhassa sünnetli oldukları için Müslüman tebaa arasında ayırt edilemeyeceklerinden korkulan Yahudiler ayıklanmak istenmişti. Buyrukla her hamamda onlara üstlerinden çıkardıklarını katlayıp üzerine başlıklarını koymaları, soyunup giyinmeleri için peştamalların ve havluların kurutulduğu kafesin kuytu yanı tayin edildi; su dökülecekleri kurnalar ayrı tutulup halvete girmeleri katiyetle yasaklandı.
İstanbul’un bazı hamamlarında Yahudilerin arınma havuzu olarak bilinen Tevila havuzları vardı. Ortasında sadece Yahudilerin girebileceği bir havuz bulunan bu hücreye Yahudi Batağı denilirdi. Yahudi’nin tenine değen su bir Müslümanınkine değmemeliydi.
Hamamname, Murathan Mungan, Metis Yayınları, 2020. Sayfa 11, 12, 31, 32.
Leave A Reply