JACQUES DERRIDA, YAPISÖKÜM 1
(1930-2004)
- Postmodern düşünce, herhangi bir şeyin bir tek, temel anlama sahip olabileceği fikrini reddeder. Her kültürel fenomenin, objektif olarak mevcut, temel bir nedenin etkisi olarak açıklanabileceği görüşünü de reddeder. Bunun yerine tarih, kimlik ve kültürle ilgili meselelerde parçalılığı, çatışmayı ve süreksizliği kabul eder.
- Postmodernizm ve Postyapısalcılık Alman filozof Friedrich Nietzsche’nin (1844-1900) etkilerini taşır. Nietzsche, her türlü ideal dünyayı, ortak doğayı reddetmiş; doğruların yalnızca belirli zamanlar ve yerlerdeki ihtiyaçları karşılayan inançlar olduğunu savunarak Postmodern şüpheciliği öngörmüştür.
- Jacques Derrida (1930-2004), durağan ve temel sistemlerin ve yapıların belirleyici yönünü vurgulayan Yapısalcılık’ı sorguladı. Postyapısalcılık, anlamın üretilmesi süreçlerinde dengesizliği, boşlukları ve kopuklukları vurguladı.
- Yapısalcılar, genelgeçer yapıları bulmaya ve genel bir yapıya oturtmaya çalışıyorlardı. Yapısöküm ise tam tersine, varsayılan bu yapıların gerçek anlamda bir düzen içermelerinin olanaksızlığını göstermek ister.
- Cezayir doğumluJacques Derrida’nın ortaya koyduğu Yapısöküm/Dekonstrüksiyon kavramı, bir metnin içindeki anlam alt katmanlarını ortaya çıkarmaya yarayan bir stratejidir. Yapısöküm, Postyapısalcı düşünür Derrida’nın teorilerinin en etkili yönüdür.
- Derrida’ya göre yazılı metinler kendi içlerinde ciddi çelişkiler taşırlar. Hiçbir metin yalın olamaz. Her yapı karmaşıktır ve karşıtlıklarla kurulmuştur. Metinler iddialarına ve/veya yazarlarının niyetine karşıt kaynaklar da içerirler. Anlam, kimlik ve farklılık içerir. Metinler sözcük ve görüntü olarak birçok anlam taşır ve hiçbiri mutlak değildir. Dolayısıyla anlam sürekli ertelenir. Bunun en önemli nedeni dildir. Dil, göstergelerle iş görür. Her göstergeninbir tarihi vardır, karmaşık ve çelişkilidir, tarihi boyunca edindiği çelişkileri hep içinde barındırır. Gösterge, her zaman kendi dışındaki bir şeye gönderme yapar. Derrida bu sürece, göstergenin kendisi ile temsil ettiği şey arasındaki farklılığa difference adını verir. Sözcük, gerçekliği yansıtmaz ve sözcüğün bize izin verdiği kadarını anlarız. Yapısökümün amacı bu farkı, bu kaymayı bulmaktır. Yapısöküm uygulayarak anlayışımızı geliştirebilir, yerleşik ve çoğu zaman sorgulanmayan varsayımların dışına çıkabiliriz. “Akıl, Öteki‘ne karşı kayıtsızdır”. Aklın içkin totaliteryen saldırganlığına karşı çıkar. Nazi kitlesel imhalarının sistematik akılcılığı, atom bombasının bilimsel akılcılığı aklın totaliter yapısına örnektir. Derrida’ya göre dil yalnızca kendisini aktarmaz, düşünce sistemlerini de hem oluşturur hem de onlardan etkilenir. Bilgi aktarmayı ve gerçeği anlatmayı amaçlayan düşünce sistemleri, söylemleri kadar rastlantısal, ayrımcı, bölücü ve çarpıtıcıdır.
- Her kitap kimliğini, orada yazılmamasına karar verilen şeyler üzerinden de alır. Bu dışarıda bırakılanlara Derrida üretken sessizlik adını verir.
- Derrida için, bir metnin ikna edici bir argüman taşıyan yüzeyi, içsel çelişkilerin bastırılmaya çalışıldığı bir illüzyondur. Yapısöküm, bu illüzyonu ortadan kaldırmayı amaçlar. Metnin kenara itmeye çalıştığı temaları, fikirleri merkeze çeker. Hiçbir teori veya metin, kendi kendine yeterli, tamamen tutarlı bir sistem değildir. Her zaman bir öteki aracılığıyla var olur. Derrida, metnin sınırları içinde ve dışında nelerin olduğunu sorgular.
- Yapısöküm, metnin teorik örgüsüne ilişkin bir uygulamadır. Yapısöküm eski metinlerin yeni anlamlarını onları yeniden yapılandırarak inşa eder.
- Derrida, metnin nasıl okunacağı konusunda okura önem verdi. Özellikle Göstergebilim, anlam üreten olarak “Okur”a yöneldi.
- Yapısöküm açısından bakıldığında sanat sözcüğünün sabit bir anlamı yoktur. Bir şeyi anlatmak için kullandığımız adların, o şeyi nasıl anladığımızda önemli bir rol oynadığını ve dilin bizi sürekli yanlış yönlendirdiğini savunur. Joseph Beuys’un herkesin sanatçı ve her yapılanın sanat olduğunu savunması Derrida’nın görüşlerine yakın bir savdır. Derrida, bizi belirli bir biçimde düşünmeye koşullayan kategorilere, adlara ve tanımlara gerçekten ihtiyacımız olup olmadığını sorgulamamız gerektiğini savunur.
- Derrida’nın görüşleri, 1960’ların sonunda ortaya çıkmıştı. Bu dönem, Vietnam Savaşı’nın ve savaş karşıtlığının en yüksek noktaya ulaştığı; işçilerin ve öğrencilerin De Gaulle hükümetine karşı Paris sokaklarını doldurduğu; karşı kültürün, Avrupa ve ABD’deki toplumsal baskıya meydan okuduğu bir dönemdi.
Çağdaş Sanata Varış, De Gaulle, Dekonstrüksiyon kavramı, difference, Friedrich Nietzsche, Jacques Derrida, Joseph Beuys, Postkolonyalizm, Postmodern Düşünürler, Postyapısalcılık, üretken sessizlik, Yapı Söküm, Yapısalcı
Leave A Reply