- Louis Althusser’e (1918-1990) göre, kapitalizm bizi sorgular veya över. Sistem bizim kim olduğumuzu tanımlar. Kapitalizmin, bizim için icat ettiği ihtiyaçları karşılayabileceğine inanırız. Tüketimin zevkleri ve reklamcılığın iltifatları bu sürecin örnekleridir. Althusser, 1968 Paris isyanlarından sonra Batı’da kapitalizmin zaferini ve devrimin kaybedişini ilan eder.
- Michel Foucault, Deleuze ve Guattari, modern toplum ve arzu arasındaki iktidar ilişkisiyle ilgilenmiştir.
- Deleuze ve Guattari, Modernizm’in söylem ve kurumlarının, varoluşun tüm boyutlarına baskı uygulayarak egemen olan bir tür faşizm olduğunu iddia etmiştir.
- Kadınlar, öğrenciler, etnik gruplar Marksistler tarafından çoğu zaman sınıf mücadelesinin kenarına itilir veya tek bir sınıf altında değerlendirilir. Deleuze ve Guattari bu hiyerarşiyi reddeder.
- Faucault da Modern devletin kurumlarının, süjeleri ve zevklerini tanımladığı ve kontrol ettiğine inanır.
- Kapitalizmin her türlü varoluşa sızdığına ve insanların gerçek özgürlüğü, ifadeyi ve tatmini deneyimleme olasılığını elinden aldığına; kapitalizmde bütün arzuların sahte ve aracılı olduğuna inanılır.
- Kapitalist sistemler, arzuyu ve yaratıcılığı, tüketimcilik, finans, hukuk, psikiyatri, çekirdek aile, sosyal sınıf ve geleneksel cinsiyet rolleri gibi örgütlenmiş sosyal alanlara veya kodlara yönlendirerek “bölgeselleştirir”. Kapitalist sistemler, arzuyu eşyaların üretimi ve tüketimiyle ilişkilendirir.
- Kapitalizmin, arzuları aynı anda birçok farklı yöne sevk ederek kimliği feshetme etkisi olduğu düşünülür. Mallar çoğaldıkça, arzu edilecek şeyler, özdeşleşilecek imajlar artar.
- Arzu, bütün sosyal ve kişisel eylemler ve etkileşimlerin ardındaki güçtür. Değişken ve sürekli adapte olan bir enerji olarak arzu, Deleuze ve Guattari için devrimcidir, sürekli limitleri aşmayı ister. Faydalılık, üretkenlik, verimlilik gibi baskıcı endişeleri yoktur.
- Deleuze ve Guattari durağan kimlikler fikrini zararlı; farklılık, kaos ve değişimi yararlı bulur. Onlara göre benlik, arzular ve kimlikler akıntısıdır. Bu düşünürler kimlik için arzunun üretim ve dolaşımının önemini vurgular.
- Herbert Marcuse (1888-1979) Modernite’nin, iletişim teknolojilerini ve tüketimciliği hayatlarımıza sokma şeklinden kuşku duymuş, bunları, sinsi bir totalitaryanizm olarak görmüştür. Bu yapı, bilince nüfuz etmeyi, muhalif sesleri nötrleştirmeyi, herkesi kapitalist makinenin değiştirilebilir parçaları kılmayı amaçlar.
- Theodor Adorno (1903-1969) ve Max Horkheimer (1895-1973), ABD gibi sözde demokratik toplumlarda bile bilinçdışına kapitalist statükoyu enjekte eden ve bireysellikleri yok eden kitle kültürünün insanları pasif sosyal uyumluluğa iten otoriter bir güç olduğunu savunmuştur. Adorno ve Horkheimer, kapitalist sistemi zorlanmış homojenleşme olarak görürler.
Çağdaş Sanat, Çağdaş Sanata Varış, Deleuze, Deleuze ve Guattari, durağan kimlikler, faşizm, Faucault, Herbert Marcuse, Louis Althusser, Max Horkheimer, Michel Foucault, Postmodern Politika, Theodor Adorno, zorlanmış homojenleşme
Leave A Reply