Zamanında Camus’nün gözlemlediği gibi, roman yazabilmek için illa ki entelektüel olunması gerekmediğini düşünen yazarlar sadece Amerika’dan çıkmıştır. Bilakis Avrupalı romancılar ise eserlerinde bir felsefe geliştirebilmeyi kendilerine yükümlülük sayanlardır.
Marcel Proust, Edmund White, Edebi Şeyler, 2019. Sayfa 36.
“E. M. Forster’ın üç boyutlu ve iki boyutlu karakterler arasındaki o ünlü ayrımını düşündüm. Bir öyküdeki bir karakter “bizi ikna edici biçimde şaşırtması” sayesinde üç boyutlu hale gelirdi. Bunu yapmakla karakterler “köşelerini kaybederler”di…Bütün iyi öykülerin bizim için önem taşıyan; bize dokunan, bizi eğlendiren, kızdıran, şaşırtan ilişkiler içermesi gerektiğini düşündüm. Öyküler eğlendirebilir, bazen öğretir ya da bir tez öne sürer. Fakat benim için esas olan öykülerin duyguları iletmesidir. Sınırların ve uçurumların üstünden ortak insani yönlerimize hitap etmesidir. Öykülerin etrafında büyük, göz alıcı endüstriler var: Kitap sektörü, film sektörü, televizyon sektörü, tiyatro sektörü. Ama sonuçta öyküler bir insanın başka bir insana şunları söylemesinden ibarettir: Ben böyle hissediyorum. Ne kastettiğimi anlıyor musun? Sana da öyle geliyor mu?”
Yirminci Yüzyıl Filmini İzlediğim Akşam ve Başka Küçük Keşifler, Kazuo Ishiguro, YKY, 2022. Sayfa 35, 36, 38.
Avrupalılar için eski kolonileri artık hammaddelerinden çok ilginç kültürleri bakımından önem taşıyor. Transfer edilen kültür olunca onu en iyi satanlar da seçkin sınıfına girmeye hak kazanıyor.
Dünyanın Merkezine Seyahat, Cem Erciyes, Radikal Kitap, 7 Eylül 2001.
“Günümüzün hakim atmosferinde, melez bir kültürel kökenden gelen iddialı bir genç yazarın yapıtlarında kendi köklerini araştırması adeta bir içgüdüdür.
“Çokkültürlü” İngiliz edebiyatı patlamasını yaşamamıza daha birkaç yıl vardı. Salman Rushdie baskısı tükenmiş tek bir romanı olan, tanınmayan bir yazardı.
1988 yılına gelindiğinde artık Salman Rushdie ile V. S. Naipaul daha beynelmilel, daha dışadönük bir İngiliz edebiyatının, İngiltere’ye bir merkeziyet ya da kendiliğinden bir önem atfetmeyen bir edebiyatın yolunu açmışlardı. Yazdıkları, ifadenin en geniş anlamıyla postkolonyal idi..
Ortak edebiyat dünyamızı, seçkin birinci dünya kültürlerinin konfor alanlarının ötesinden daha fazla ses içerecek şekilde genişletmeliyiz. Bugün halen bilinmeyen edebi kültürler olarak kalmış yerlerdeki cevherleri keşfetmek için- bunlar ister uzak ülkelerde yaşayan ister kendi toplumumuzda yaşayan yazarlar olsun- daha fazla çaba harcamalıyız. İkincisi, iyi edebiyat tanımımızın fazla dar ya da tutucu olmaması için büyük özen göstermeliyiz.
İyi yazmak ve iyi okumak engelleri yıkacak.”
Yirminci Yüzyıl Filmini İzlediğim Akşam ve Başka Küçük Keşifler, Kazuo Ishiguro, YKY, 2022. Sayfa 13, 26, 43, 44.
Leave A Reply