
Jaiselmer Çöl Festivali’nde gelin- damat temsili, genç yaş evliliklerinin bir nevi toplumsal onayını yansıtıyor.
Dini ilahiler, şiirler, destanlar MÖ 1200 yıllarında başlar. Vedalar, Upanişadlar, Suntralar bir külliyat oluşturur. Bunlar MÖ 300 yıllarına kadar sözlü edebiyattır. MS 500 yıllarında kast sisteminin iyice kemişleşmesi ile herkesin eğitimden faydalanamaması, çocuk yaşta evlenmeler ile kızların eğitim alamaması, dış saldıraların artması, Budizmin bu ülkede tutunamaz hale gelmesi ile Budist sanat ve eğitiminin devre dışı kalması gibi nedenlerle eğitim daha dar bir alana sıkıştı ve yaratıcılıkta düsüş oldu. Dış saldırılar sırasıyla, Müslümanlar, Portekizliler, Hollandalılar, Fransızlar ve kalıcı olan İngilizler tarafından gerçekleştirildi.
Vedaların eğitimi, rahipler sınıfı Brahmanların tekelindeydi. Öğrenci, Vedaları çalışmaya başlamadan bir dizi dini eylemi gerçekleştirmek zorundaydı. Sıkı disipline boyun eğmek, tıraş olmak, eğitimi bitene kadar bekar kalmak, yiyeceğini dilenmek gibi. Öğrenci zengin bile olsa dilenmek zorundaydı: Bu örfün, dilenene alçakgönüllü olmayı öğrettiği gibi, ona yiyecek verene de eğitimini sürdürmekte olan aracılığı ile topluma yardımda bulunma fırsatı verdiğine inanırlırdı. Bu uygulama günümüzde de sürmektedir. Tercih edilen, Brahmanın ücretsiz olarak eğitim vermesi, Vedalar’a ilaveten fonetik, etimoloji ve gramer öğretmesi, talebesinin ise ona itaat etmesiydi. Öğrenmenin yolu, sorgulanamayan bilgileri ezberlemekti, Vedik eğitim verilen en eski “üniversite” Kuzeybatı Hindistan’ daki Taksashila MÖ 7 – 3 yüzyıllar arasında eğitim vermişti. Yetkin eğitimciler ve asistanları tarafından verilen eğitim, 60’dan fazla sanat ve bilimi kapsamaktaydı. Diğer önde gelen “antik üniversite” Benares’teki (Varanasi) idi. Bu üniversite Taksashila’nın yerini almıştı. En meşhur üniversite ise Bihar’daki Nalanda idi. MÖ 6. yüzyılda Budist manastırı olarak kurulmuş, 800 yıl içinde Asya’nın her yerinden öğrenci kabul eden, kütüphaneleri ve ders salonları ile büyük bir yerleşke haline gelmişti.
Hindistan’da dini eğitim kadar matematik, astronomi, tarih, kimya ve ticaret dersleri gibi laik konular da önemsenirdi. Kast sisteminin çok sıkı uygulanmadığı dönemlerde tüm sınıflar, kadın erkek eğitim hakkına sahipti. Çocuk yaşta evlilikler yaygınlaşınca kızlara Vedik eğitim almak yasaklandı. Yazımızın başında saydığımız nedenlerle gerileme başlamadan okuryazar oranı % 60 idi. Gerilemenin derecesini anlatabilmek için sanırım şunu belirtmek yeterlidir: İkinci Dünya Savaşı başlamadan önce bu oran % 10’un altına düşmüştü.
Budizmin Hindistan’da aktif olduğu yıllarda manastır ve rahibe manastırlarında verilen, tüm kastlara açık Budist eğitim, kast sistemine ve Brahmanların tekeline karşı bir duruştu.
Ülkenin Müslüman yönetimi altında olduğu yıllarda (1526-1858), Agra, Lahor ve Delhi’ de medreseler kurulmuştu. Bazı Hindu ve Budist üniversiteler tahrip edilmiş olsa da Hindu eğitim sistemi devam etmişti. Avrupalılar ülkeye geldiklerinde birçok Hindu ve İslami eğitim yerleşkeleri mevcuttu.
Ezber yapma alışkanlığı, kutsal kitaplara tam sadakat uğruna gelişemeyen eleştirel, sorgulayıcı düşünce tarzı, Sanskritçeye odaklanma neticesinde eğitimden azınlığın istifadesi ve güncel dilin gelişememesi de eğitimin geri kalmasının sebepleri arasındadır.

İlköğretim, başından beri tapınaklarda veya evlerde alınırdı….. da görüldüğü gibi bu uygulama günümüzde de sürmekte tapınaklar bu fonksiyonlarını yerine getirmeye devam etmektedir.
İngiliz Doğu Hint Kumpanyası ülkenin eğitim sorununa eğilmedi. Hem eğitim seviyesini yükseltmenin kendi aleyhlerine işleyeceğini düşündükleri için, hem de Hindistan’ da eğitim işini dini bir iş olarak değerlendirip, tüm dinlere eşit mesafede kalmak istediklerinden. Ayrıca İngilizlere göre, eğitim ayrıcalıklı sınıfların aldığı lüks bir hizmetti. Şirketin yönetimi 1813 yılında İngiliz parlementosuna geçtikten on yıl sonra Bengal ve Madras’ta eğitim komitesi kuruldu. Bu defa da hangi tip eğitim verileceğinin karara bağlanması sorun oldu. 1835 yılında Macaulay’ın önerisi kabul görerek Hintlilerin eğitimine tahsis edilen fonların sadece üniversitelere kullanılmasına ve bu eğitimin batı tarzı bir eğitim olmasına karar verildi. Macaulay’ ın tanımladığı amaç, kanı ve rengi Hintli, zevkleri, fikirleri, zekası ve ahlakı İngiliz bir grup yetiştirmekti. 1859 yılında Hindistan’ın yönetimi kraliyete bağlandığında eğitim işi bölgesel hükümetlere bırakıldı, özel okulların sayısı arttı ama devletin eğitimde sorumluluğu kalmadı. Sömürge yönetiminin umursadığı, kendisine hizmet edecek memurları yetiştirmekti. Hint kültürü ve Hint dilleri müfredatta, yer almadı, halkın genel olarak eğitim alması önemsenmedi. İngilizlerin eğitim sistemine katkıları hakkında söylenebilecek en olumlu noktalar eğitim dilinin İngilizce ve Laik olması ile kast farkı gözetmemesiydi.19. yüzyılın ikinci yarısında yükselen milliyetçilik akımı ile birlikte İngiliz eğitim sistemine karşı sesler yükselmeye başladığında beş köyden dördünde okul yoktu.
Leave A Reply