Acı Çikolata (1990) ile tanıştığım yazarın ilk kitabını çok tatlı bulmuştum. Romanın baş karakteri Tita’nın ömrü mutfakta geçiyor, ruh halini yaptığı yemeklere yansıtıyor, ruh haline göre menü seçimi yapıyordu. Tita, acı tatlı duygularını, tutkusunu, sevgisini, hüznünü yemeklerine yansıtıyor, bu duygularla hazırladığı yemekler yiyenler üzerinde de etkisini gösteriyordu.
Mutfakta yemekler kaynarken Meksika da kaynıyor, federaller ile devrimciler çatışıyordu. Baskı ve direniş vardı, hem Tita’da hem de ülkede. Uysal ama sağlam bir direnişti bu, tıpkı Tita’nın karakteri gibi.
1992 yılında Acı Çikolata, Esquivel’in eski eşi Alfonso Arau tarafından, Esquivel’in uyarlaması ile, filme çekildi. Roman milyonlarca kopya satmıştı, film de birçok ödül aldı.
Saklı Lezzetler (1998) adlı eserinin alt başlığı Mutfağa Felsefi Bir Yaklaşım idi. Esquivel, “yaşamdan tat alınmazsa yaşamın bir kıymeti olmadığını, yaşam tadı taşımayan bir yazının var olamayacağını” söylüyor; “katıldığımız devrimlerden hiçbiri yeni insanın ortaya çıkmasına elverişli bir sistem yaratmayı başaramadı” diye hayıflanırken, “yeni bir devrimin olması yakın” diyerek umudunu kaybetmiyordu. Yazar, ülkesinin “Tanrı İspanyolları kendi suretinden, yerlileri şeytanın korkunç imgesinden yarattı” tavrından; mestizo (İspanyol-Kızılderili melezi), ladino (Avrupalı-Kızılderili melezi), creole (anası-babası Avrupalı, Amerika kıtasında doğmuş İspanyol) ve mulatto (Avrupa-Afrika melezi) adlandırmalarından son derece rahatsız olan biri. Tüm baskılara olduğu gibi dini baskılara da karşı: “Aztek tanrı imgeleri aziz tasvirleriyle bire bir eşti, Aztek rahipleri nasıl kurbanların etini yiyip kanını içiyorsa İspanyol rahipler de kan içip İsa’nın bedenini yiyordu”.

Santiago Atitlan. Kilisede azizlere gerçek giysiler giydirilmiş.
Meksika Guatemala Gezisi 1998.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu
“Kişiyi yediği, onu nasıl yediği ve onu kiminle yediği belirler” diyerek iki kitabında da tat almaya verdiği önemi bir kez daha vurguluyor. İki kitabında da yemek tarifleri veriyor, mutfağı hayatın merkezine oturtuyor. Bunları gelenek, politika ve tarihle ilişkilendiriyor.
Lupita Ütü Yapmayı Seviyordu (2014) adlı eserinde perspektifi daha geniş tutmuş. Bir kadını ilgilendiren konular ile (çamaşır, ütü, yün örme, iş işleme, toprağı ekmek, haklı olmak, koruyucu olmak, koşu, dans, seks, içki….) Meksika’nın Aztek geçmişi, şamanik uygulamaların Katolik uygulamalara adaptasyonu, çağdaş Meksika siyaseti, politikacıların yozluğu, mafya kuralları, politik suikastları iç içe geçirerek anlatmış. Romanın polisiye kurgusunun yanında Aztek tanrı inançları, şaman adetleri, Meksika’ya özgü halusinojen otları da kapsayan mistik bir yanı da var.
Lupita, hayatındaki kırılmaları ütü yaparak, cinsel açlığını dans ederek gidermeye çalışan bir kadın polis.
Yazarın cinsiyetini bilmeseniz bile bir kadının yazdığını hemen anlayabileceğiniz eserler veriyor Esquivel. Roman sanatının feministi diyebiliriz ona. Kadınlık halleri üzerine kuruyor eserlerini. Devrimciliğini ve kadınlığını aynı anda vurguluyor. “Tanrıların bilgeliğinden şüphe edilmez, bir nedeni olmasa erkekleri yaratmazlardı” diyor.
Laura Esquivel (1950-), fantezi ile gerçeğin buluştuğu; olağanüstü olayların, büyülerin, gerçekliğin sınırlarını genişlettiği büyülü gerçekçilik akımının önemli temsilcilerinden.
Yararlanılan Kaynaklar
- Acı Çikolata, Laura Esquivel, Can Yayınları, 1997.
- Saklı Lezzetler, Laura Esquivel, Can Yayınları, 2010.
- Lupita Ütü Yapmayı Seviyordu, Laura Esquivel, Can Yayınları, 2016.
- Lupita Ütü Yapmayı Seviyordu, Billur Şentürk, Cumhuriyet Kitap, 7 Temmuz 2016.
Leave A Reply