Moskova’da entelektüel bir grup olarak ortaya çıkan Slavofiller, Büyük Petro’nun başlattığı Batılılaşma reformlarına karşıydılar. Bu değişikliklerin Rusya’nın ulusal karakterini, yerel gelenek ve göreneklerini yitirmesine yol açacağından endişe ediyorlardı. Yerel gelenek ve göreneklerin Hristiyan uyumu, alçakgönüllülük, fedakarlıkta bulunma isteği gibi yüksek ilkelere dayandığına inanıyorlardı. Slavofiller, tıpkı “resmi milliyetçilik” gibi, Rusya’nın, Batı’nın dünyevi materyalizmine karşı Hristiyanlığın ilkelerinin savunucusu olduğu efsanesini oluşturuyorlardı (1).
Parti 1920’lerde ulusal kültürlerin gelişmesini teşvik etmişti. Amaç, Rusları çarlık dönemindeki “Büyük Rus şovenizmi”nden kurtarmaktı. Rus olmayanlar için bir pozitif ayrımcılık (yerlileştirme) politikası altında, her millet bölgesel özerkliğe ve kitaplarda, gazetelerde, okullarda, üniversitelerde ve devlet dairelerinde ana dilini kullanma hakkına sahip olacaktı.
Stalin bu politikaları tersine çevirmişti. Sovyet “halklar ailesi” içinde Ruslar artık kesinlikle öndeydi. “Büyük Rus halkı öncülük edecekti.” Rusça öğrenim zorunlu hale getirildi, etnik birliklerin kaldırıldığı Kızıl Ordu‘da tek komuta dili Rusça oldu (2).
1945 zaferi, eskisinden daha emperyalist, yeni bir Rus milliyetçiliği akımı doğurdu. Rusya, savaştan Sovyet halklarının tartışmasız lideri olarak çıkmıştı. Stalin’in sevdiği ifadeyle, “Büyük Ruslar”a öncelik vermesi, Rus olmayan cumhuriyetlerde ve yeni ele geçirilen Batı Ukrayna, Moldova ve Baltık topraklarında ve savaş sonrası Doğu Avrupa’daki Sovyet uydularında uyguladığı Ruslaştırma politikasının gerekçesini oluşturdu. Bütün bu ülkelerde, okullarda ve üniversitelerde Rusça zorunlu dil haline geldi, bu dile hakimiyet yüksek öğrenime ihtiyaç duyulan hemen her iş için bir gereklilik oldu. Rus kitapları, filmleri, müzikleri, sokak adları, tarihi her yerde dayatıldı.

1945 sonrasında “Sovyet İmparatorluğu” üslubu, Rus İmparatorluğu’nun 1812 sonrasında gelişen neoklasik ve gotik motiflerini örnek aldı. En belirgin örneği de 1945’ten sonra Moskova civarında hızla yükselen, düğün pastasına benzeyen Dışişleri Bakanlığı ve Moskova Üniversitesi gibi “Stalin katedralleri”dir (3). Bu binalara Stalin Gotik de deniyor.
Serçe Tepeleri’nden Moskova Üniversitesi’ne (1953) bakış. Şehirdeki yedi Stalin Gotik binanın en uzunu. 36 kat ve 40 bin odası var.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu, Moskova, 2000.
Stalin’in Kültür Bakanı Andrey Jdanov’a göre, “Kat kat daha üstün bir kültürün yansımaları olduğu için Rus müziği ve edebiyatı Batılı muadillerinden “çok üstün”dü. Stalin bu milliyetçi programı, rejimin Batı’ya duydukları saygı nedeniyle güvenmediği entelijansiya üzerindeki ideolojik kontrolünü sıkılaştırmak için kullandı (4).
Yararlanılan Kaynak
(1) Rusya’nın Öyküsü, Orlando Figes, YKY, 2022. Sayfa 130, 131.
(2) A.g.e., sayfa 208, 209.
(3) A.g.e., sayfa 217.
(4) A.g.e., sayfa 219.


Leave A Reply